Onu odama çıkardım. Yatağıma yatırdım. Çok tatlı görünüyordu. Kulağına eğildim ve fısıldadım. "Meleklere benziyorsun."
Gülümsedi. O anın hiç bitmesini istemezdim ama her güzel şey kısa sürmesi gerekmez miydi?
Üzerindeki tişörtü çıkardım. Ne kadar içti bilmiyorum ama çok fazla içki kokuyordu. Tişörtünü makineye attım ve ben de yanına gidip uzandım. Bir süre sonra ben de kendimi uykunun kullarına bıraktım.
>***<
Sabah olmuştu. Odamın penceresinden güneş ışığı gözüme vuruyordu. Hareket etmeye çalıştığımda fark ettim ki Yeosang bana sarılıyordu.
Kalbim yeniden hızlı atmaya başlamıştı.
Kalbimin hızlı atması ne kadar sinirimi bozsa da kendimi onun yanında huzurlu hissediyordum. O gerçekten mükemmel görünüyordu.
Yeosang ta uyanmaya başlamıştı.
"Günaydın yakışıklı."
O da gülerek karşılık verdi.
"Günaydın hehe"
Dedikten hemen sonra bir anda doğruldu.
"Aa ne işim var benim burada, ne yaptın bana!?"
"Hey, sakin bir şey yapmadım sana. Sadece çok içmiştin ve yürüyemiyordun ben de seni evime getirdim."
"Bana dokunmadın dimi!? Hem anneme ne dedin, annem çok merak etmiştir beni. Off Yeosang ben sana çok içme demiştim."
"Annene bende kalacağını söyledim bu yüzden bu konu hakkında endişelenmene gerek yok ama sen neden annene benim hakkımda zorba dedin?"
"Değil misin? Bütün okul senin zorbalıklarını konuşuyor, herkesin gözü önünde Seonghwa'yı hastanelik edene kadar dövmüşsün!"
"Ne!? Bunu sana kim söyledi?"
"Seonghwa!"
İçimden 'Yalancı piç.' diye geçirdim.
Neden böyle bir yalan söyledi. Zaten hayatı bana zehir eden oydu şimdi de bana iftira atıyordu. Gerçek zorba kendisiydi. Bunları düşündükten sonra Yeosang ile konuşmaya devam ettim.
"Ve sonda ona direk inandın?"
"Evet, ne var ki bunda? O benim tek arkadaşım."
"İnsanlara bu kadar kolay mı güveniyorsun gerçekten? Ayrıca Wooyoung ve San, onlarla da arkadaş değil misin?"
"Seonghwa onlara çok güvenmememi söyledi. Benimle param için arkadaşlarmış, her ne kadar saçma gelse de Seonghwa'ya güveniyorum."
Yalan yok, içten içe Seonghwa'yı kıskanmıştım. Kendine bu kadar çok güvenen bir arkadaşı vardı. Ama aynı zamanda Yeosang'a acıdım çünkü fazla saftı.
"Peki."
Dedim hüzünlü bir ifade ile... Neden dedim bilmiyorum fakat bir an kalbimin acıdığını fark ettim.
"Tişörtüm nerede?"
"En son yıkanması için makineye atmıştım, makineden çıkmıştır. Ben şimdi gidip onu kurutma makinesine atacağım sende kalk duş al gerçekten kötü kokuyorsun."
"Burada mı?"
"Ne burada mı?"
"Yani burada mı duş alıyım, senin evinde?"
"Evet, neden ki?"
"Hiiiç"
Acaba ona zarar vereceğimi falan mı düşündü, eğer böyle düşündüyse gerçekten kötü hissederim...
"Hey, odadan çıkmıyor musun?"
"Şimdi çıkacağım ve mutfağa gidip yemek hazırlamaya başlayacağım. Eğer işim bittiğinde hala duştan çıkmamış olursan senin için hiç iyi şeyler olmaz bebeğim."
Onu biraz korkutmaktan zarar gelmez. Zaten benim hakkımda kötü düşündüğü için bu hiç de zor olmaz.
"Bebeğim mi? Ne gibi şeyler mesela?"
"Aklından bile geçiremeyeceğin şeyler..."
Biraz korkmuşa benziyordu önemsememiş gibi davrandım ve odadan çıktım. Mutfağa gittim ve kahvaltı için bir şeyler hazırlamaya başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Giant «JongSang»
Teen FictionGerçekten her şey göründüğü gibi mi? Belki de en güvendiklerimiz bizi en çok kandıranlardır... Jongho × Yeosang Yunho × Mingi Wooyoung × San Seonghwa × Hongjoong Aşk insana yaşama sevinci verir... Smut içerir.