Deniz elindeki upuzun alışveriş listesine bakarken oldukça umutsuzdu. Bu kadar şeyi nasıl alacak ve tüm poşetleri eve nasıl taşıyacaktı? Annesi, onun orkide olayını öğrendiğinde evde şimşekler kopmuştu. Kıçına vurulan terlikler mi dersin, zorla yaptırılan temizlikler mi dersin, resmen Zuhal Hanım, kızının canına okumuştu ve okumaya da devam ediyordu. Bir hafta boyunca ona nefes aldırmayacaktı.
Deniz bıkkınca elindeki listeyi ceketinin cebine koydu ve ağır ağır yürümeye devam etti. Kulaklıklarından gelen slow bir şarkı, yüzüne vuran ılık rüzgar ve kirpiklerinden gözlerine sızan gün ışıklarıyla aslında fazlasıyla güzel bir gündü ama markete değilde sahile gidecek olsaydı bu güzel saatlerin asıl tadını çıkarabilirdi. Cezalı olduğundan market harici evden çıkması yasaktı. Derin bir soluk aldı.
Deniz sağa dönüp başka bir sokağa girdiğinde karşısında Ilgaz'ı buldu. Ilgaz saçlarının arkasındaki kahverengi gözleriyle ne kadar şaşırdığını belli ederken hızlıca arkasını dönüp bu nihai karşılaşmadan kurtulmaya çalıştı ama artık çok geçti. "Selam bile vermeyecek misin?"
Ilgaz sıkıca gözlerini kapayıp dudaklarını dişlerken içinden kendine lanet okuyordu. Ya Deniz'i arkasında dargın bırakacak ya da günlerdir yüzleşemediği utancıyla yerin dibine girecekti. Genç oğlan ağır ağır arkasını dönüp gülümsemeye çalıştı. Sesi içine kaçmış gibiydi. "Merhaba!"
Deniz elinde olmadan gülerken kafasını omzuna eğdi. "Benden utanıyor musun yoksa?"
Ilgaz elini ensesine atıp saçlarını çekiştirirken aldığı nefesler göğsüne sığmıyordu. Şu an ölesi vardı. "Yok ya. Ne utanması? Ben sadece..."
Deniz kaşlarını kaldırıp gerisi gelmeyen cümleyi tekrarladı. "Sen sadece?"
Ilgaz elini ensesinden çekip ağzına koydu. "Grip olmuşum ben. Sana bulaşmasın diye kaçtım."
"He, az önce kaçıyordun yani?"
Ilgaz ağzındaki elini alnına koyup derin bir nefes verdi. Bir insan nasıl olur da bu kadar kötü yalan söyleyebilirdi ki? Bir daha bu işe kalkışmayacaktı. "Of, Deniz! Beni anlamaya çalışsana."
Deniz omuzlarını silkti. "Sorun yok koç. Herkes yanlışlıkla sevdiğini öpüp bir anda bayılabilir."
Ilgaz öfkeyle yerinde tepinmek istese de sadece yüzünü buruşturmakla yetindi. Sevdiği kız resmen onunla dalga geçiyordu. "Bence bu olayı aklımızdan silelim. Bilinçaltımıza bile geçmesin yani."
Deniz kafasını iki yana salladı. Hâlâ gülümsüyor ve dikkatle genç oğlanın hareketlerini izliyordu. "Bence silmeyelim biz bunu. Tatlı bir anı olarak kalsın."
Ilgaz şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Şimdi ilk defa gülümsemişti. Kollarını arkasına alıp bağladı ve belini eğip Deniz ile yüz yüze geldi. "Tatlıydım yani, öyle mi?"
Deniz dudaklarını büzdü. Gözleri genç oğlandan uzak, sokağı geziyordu. "Sonuçta kimse beni öptü diye heyecanından bayılmıyor Ilgaz. Tabi ki de tatlıydın ama bir o kadar da aptal."
Ilgaz utancını bir kenara bırakıp dudaklarını dişlerken çekingen bir şekilde Deniz'in parıldayan yüzünü izliyordu. Aptal demesi umrunda bile olmamıştı. "Eğer sen bana tatlı diyeceksen her zaman bayılabilirim."
Çevresinden gözlerini alan Deniz hem gülüyor hem de küçük bir şaşkınlıkla karşısındaki oğlana bakıyordu. "Bu lafı benden bir daha duyamazsın. Şimdi yoluna git bakayım."
Ilgaz derin bir nefes alıp belini kaldırdı. "Nereye gidiyorsan bence bende seninle gelmeliyim."
"Az önce sen benden utanıp kaçacak yer aramıyor muydun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pinokyo | Texting |
Genç Kurgu"Gözlerin öyle kırgın bakarken bana Pinokyo'nun ben olduğunu söyleyemezsin." "Pinokyo olan ben değilim." "Ona aşık olmadığını söylemiştin. O zaman gözlerin neden öyle demiyor?" "Gözler kalbin aynasıdır değil mi?" "Gözler kalbin aynasıdır Deniz. Eğer...