ıdontwannabeyouanymore: Pencerene serçe gibi konasım var.
ıdontwannabeyouanymore: Seni mutlu edesim var
ıdontwannabeyouanymore: Daha fazla üzülme işte gözünü sevdiğim
denizşeyhanlı: Sanki üzülmemek elimdeymiş gibi
ıdontwannabeyouanymore: Pencereye çıksana
denizşeyhanlı: ?
ıdontwannabeyouanymore: Einstein senin kadar sorgulamamıştır kuzum
ıdontwannabeyouanymore: Pencereye çık işte
denizşeyhanlı: Demek gerçekten serçe olmaya karar verdin
Görüldü
denizşeyhanlı: Ama ben mübarek yüzümü sana göstermem yabancı
denizşeyhanlı: Başka kapıya
ıdontwannabeyouanymore:
ıdontwannabeyouanymore: Sanki ev hâlinin fotoğrafını çekip kafanı kesip bikinili kadının yüzüne shoplayıp okulun duvarına asıcam
denizşeyhanlı: Yaptın kadar oldu zaten pislik, münafık, çirkin şey
denizşeyhanlı: Defol hesabımdan
ıdontwannabeyouanymore: Eğer bir kere, kısacık bir saniye pencereye çıksan yemin ederim iki gün boyunca yazmayacağım
ıdontwannabeyouanymore: Ama bir kereliğine çık şu pencereye
ıdontwannabeyouanymore:
denizşeyhanlı: Aman bee
denizşeyhanlı: Tamam
Gecenin yarısına kadar zaman ilerlemişken, gri bulutlar siyah gökyüzünün derinlerinde süzülüyordu. Deniz'in açık penceresinden içeri giren ürpertici rüzgar beyaz perdeyi yukarı kaldırarak genç kızın açık kollarına süründü.
Deniz kollarını birbirine bağladı ve bir süre gözlerini kapayıp derin bir nefes alışverişi yaptı. Hâlâ pencereye çıkması gerektiğinden emin değildi. Günlerdir mesajlaştığı bu yabancı zaten önceden yüzünü görmüştü ama işte içine sinmiyordu. Onun bu saatte evinin önünde ne işi vardı ki? Ve bu yabancı evini nereden biliyordu?
Kaşlarını çattı. Uyku ile uyanıklık arasında gezdiği için şimdi daha iyi olanları algılayabiliyordu. Sinirle derin bir nefes alırken elindeki telefonunu sıktı ve açma tuşuna bastı.
denizşeyhanlı: Senin
denizşeyhanlı: Bu saatte
denizşeyhanlı: Evimin önünde ne işin var?
denizşeyhanlı: Adi pislik, sapık, insafsız
denizşeyhanlı: Evimi nereden biliyorsun şrfsz?
Görüldü
Deniz burnundan soluyup hırsla elini dağınık saçlarının arasına attı ve sakinleşmeye çalıştı. Artık onun bir sapık olduğuna emindi. Ona haddini bildirmek için yanıp tutuşuyordu.
Telefonundan yükselen bildirim sesiyle kafasını eğdi. Karanlık ve küçük odanın içinde sadece telefonun beyaz ışığı parıldıyordu.
ıdontwannabeyouanymore: Evini biliyorum çünkü senin sokağına yakın bir yerde oturuyorum.
ıdontwannabeyouanymore: Ve şu an kapının önündeyim
ıdontwannabeyouanymore: Çünkü sokak sokak dolaşıyordum
ıdontwannabeyouanymore: Bir kapının önünden geçeyim dedim
ıdontwannabeyouanymore: Üzgündüm arkadaş. Evde kalamadım işte
ıdontwannabeyouanymore: Sevdiğim insana yakın olmak istedim
ıdontwannabeyouanymore: Sevgi iyileştirir çünkü
ıdontwannabeyouanymore: Gidiyorum ben
ıdontwannabeyouanymore: İyi geceler
Görüldü
Deniz okuduğu son mesajla hızla pencerenin önüne geldiğinde perdeyi sertçe kenara çekti ve kafasını çıkardı. Daha sokakta kimin olduğunu göremeden hızla göğe yükselen balonu refleksle ipinden yakaladı. Kahverengi gözleri şaşkınlıkla büyümüştü.
Elinde tuttuğu siyah, yuvarlak balonun ipinin ucuna bağlanmış bir çikolata vardı. Her ne kadar gülümsemek istese de kaşlarını çatmaya devam edip balonu hızla içeriye çekti ve pencereyi kapattı.
İpi çözerken dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. Mutlu olmuştu. Birileri tarafından umursanmak küçük kalbine neşe yağdırmıştı. Çikolatayı aldığında kırmızı kabının üzerine yapıştırılmış not dikkatini çekti.
Acını tatlı dindirir belki. Hüznümü de gülümsemen. Bir kere gülümse...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pinokyo | Texting |
Teen Fiction"Gözlerin öyle kırgın bakarken bana Pinokyo'nun ben olduğunu söyleyemezsin." "Pinokyo olan ben değilim." "Ona aşık olmadığını söylemiştin. O zaman gözlerin neden öyle demiyor?" "Gözler kalbin aynasıdır değil mi?" "Gözler kalbin aynasıdır Deniz. Eğer...