1 yıl sonra
"Deniz, sana bir paket var."
Zuhal Hanım'ın sesi evin içinde yankılanırken demir kapı kapatıldı. Yatağının ucunda bağdaş kurmuş, öylece havada dolaşan toz zerreciklerini izleyen Deniz derin bir nefes aldı. Paket mi? O bir şey sipariş etmemişti ki.
Genç kız kaşlarını çatarak odasına kucağında büyük bir kutuyla giren annesine baktı. "Bu ne böyle?"
Zuhal Hanım dudaklarını büzdü ve kutuyu kızının masasına bıraktı. Her ne kadar kutunun içinde ne olduğunu çok merak etse de arkadaşlarıyla buluşması gerekiyordu. O yüzden aceleyle odadan çıkmadan önce konuştu. "Bilmiyorum kızım. Hadi benim acelem var. Görüşürüz."
Deniz kapanan kapıya bir süre dalıp gitmeden önce "Görüşürüz," diye mırıldandı.
Sonunda yatağından kalktığında kenardaki tekerlekli sandalyesine oturup ayaklarıyla sürükleyerek masasının önüne geçti ve açık mavi renkteki kutuya ilginç bakışlar attı. Bir elini kutunun üzerine koydu. "Seni kim gönderdi ki?"
Kalbi istemsizce hızlı atmaya başladığında sıkıntıyla derin bir nefes aldı. Açık penceresinden içeri sızan ılık güneş ışıkları uzun kirpiklerinin gölgesini yüzüne düşürüyor, dağınık saçlarının rengi açık bir turuncuya bürünüyordu. Gözlerinde gizlenmeye çalışan bir kırgınlık vardı.
Sonunda daha fazla bekleyemeyip mavi kutunun kapağını kaldırdı. Gözleri birleştirilmiş rengarenk pamuk şeker çubuklarıyla buluştuğunda kalbi tekledi. Bu daha çocukken Ilgaz için yaptığı oyuncak kulübeydi. Ilgaz'ın onu kenara attığını hatırlıyordu. Öyleyse şimdi nasıl tam karşısındaydı?
Rengarenk küçük kulübeyi iki yanından tutup kutudan çıkardı ve masaya koydu. Çizdiği gülümseyen güneş hâlâ kulübenin duvarında, yerini koruyordu. Kafasını aşağı eğip kulübenin içine baktı. Dudaklarında buruk bir gülümseme oluştu. Küçükken oyuncak yumurtalardan çıkan küçük kaplumbağa ve civcivi Ilgaz ve kendisi yerine koyarak kulübenin içine yerleştirmişti. Onları gördüğüne inanamıyordu.
Deniz'in parmakları bir süre ağır ağır kulübenin üzerinde gezindi. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Bunu Ilgaz mı yollamıştı? Eğer öyleyse neden bunu yapmıştı ki? Hem belli ki küçükken kenara attığı hediyesini o görmeden yerden almıştı.
"Neden?" diye mırıldandı Deniz. Ardından gözleri kutunun içine kaydı ve kafasını uzatıp baktı. Beyaz bir zarfla karşı karşıya geldi. Bu bir mektuptu.
Şaşkınlıkla derin bir nefes aldı. Ardından eli mektuba uzandı. Bir süre elinde mektupla bekledi. Kafasında sorular dört dönüyordu. Yırtıp atmak geçiyordu içinden ama yine de zarfı açıp katlanmış beyaz kağıdı eline aldı. Ilgaz'ın el yazısıyla göz göze geldi. Kalbi tekliyordu. Gözlerini sıkıca kapadı ve hızlıca verdiği kararla okumaya başladı.
Sevgili Deniz,
Her ne kadar böyle söylemek ilginç gelse de mektuplara hep böyle başlanıyor. Hemen mektubu yırtıp atma lütfen. Sana söylemek istediğim şeyler var.
Bana, sevgime inandığını söylemiştin ama ben seni büyük bir hayal kırıklığına uğrattım. Bunun nedeni sana söylediğim "Seni tam olarak sevmiyormuşum." yalanım değil.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pinokyo | Texting |
Novela Juvenil"Gözlerin öyle kırgın bakarken bana Pinokyo'nun ben olduğunu söyleyemezsin." "Pinokyo olan ben değilim." "Ona aşık olmadığını söylemiştin. O zaman gözlerin neden öyle demiyor?" "Gözler kalbin aynasıdır değil mi?" "Gözler kalbin aynasıdır Deniz. Eğer...