Yiğit:
"Tamam kanka, kapatıyorum o zaman. Son ders zaten, çıkışta arayıp ayrıntılı bir şekilde konuşuruz." dedikten sonra telefonu kulağımdan çekip kapattım. Direkt arkamdaki banka yayıldığımda yorgun olduğumu yeni fark ediyordum. Alper'in de durumu şu an berbattı. Ne yapacaktı şimdi? Benden de yorgundur şimdi o.
"Bıktım artık!"
Düşüncelerimi toz bulutuna çeviren çığlıkla hızla doğruldum. "Ne bağırıyon lan okul bahçesinin ortasında?"
Kızarmış suratı ile bana dönen ufak bedeni görmemle beraber kahkaha atmam bir oldu. "Ne oldu?" deyip kaşlarını çattı.
Neden güldüğümü bilmiyorum. Sadece al yanakları ile bu şekil bağıran biri için çok ufaktı. Neye sinirlenmiş bu kadar, merak etmiştim. "Ağlamak üzeresin. Hayırdır ne oldu?"
Alaycı tavrımı anlamış olacak ki hızla arkasına döndü. "Bir şey olmadı. Rahatsız ettiğim için özür dilerim!" Kesinlikle samimi bir özür değildi bu.
Aceleyle kalkıp arkadan omzunu tuttum. "Niye özür diliyorsun?"
Aslında bir başkası olsa umursamazdım ama bu çocuk çok tatlı gelmişti gözüme. Kışkırttığım her an böyle kızarıp bozulur muydu acaba?
"Yüksek bir ses tonu kullandım çünkü." Omzuna koyduğum elime bir bakış attı. "Gereksiz teması sevmiyorum."
Bir adım daha yaklaştım kendisine. "Öyle mi?" Başını kaldırdı ve inatla gözlerimin içine bakmaya devam etti. "Öyle!"
Gülümsedim ve merak ettiğim soruyu sordum. "Seni bu denli sinir eden şey nedir?"
Birkaç saniye cevap vermeden bekledi lakin daha sonra pes edermişçesine başını eğip omuzlarını düşürdü. Arkasında tuttuğu elini kaldırdı ve daha yeni gördüğüm buruşuk kâğıtları gözümün önünde salladı. "Not aldığım defterimin yaprakları, bahçenin her tarafında. Toplamaya geldim."
Kaşlarım çatıldı. Kirli su ve toprak lekeleriyle dolu yırtık sayfaları katlayıp omzunda duran elimi itti. "Merakınızı giderebildiğime göre, izninizle."
~
Alper:
Daha bir kaşık aldığım tabağa bakıp "Anne, lütfen..." diye mırıldandım.
"Ama canım benim, hep böyle söylüyorsun. Söz veriyoruz. Sınav notun 50 üzeri gelirse, o işi bırakacaksın. Baban da benim gibi düşünüyor, değil mi hayatım?" Babamın koluna hafifçe vurdu lakin kendisi buralı bile olmadı. Haklısın anne, babam da senin gibi düşünüyor.
Su bardağına uzanıp birkaç yudum aldıktan sonra "Anne bak." dedim dikkati üzerime toplayarak. "Notlarımın yüksek olması için derslerime çalışmam gerek. Zamanımı bir kafede geçirip nası..."
"Bunu kendine yapmadan önce düşünecektin!"
Bu ani tepkisi ile elimdeki kaşık yeri boyladı. Korkuyla eğdim başımı. "O kadar çalışacağım ve ücrette almayacağım. Neden buna katlanmak zorundayım?" Dokunsalar ağlayacak duruma gelmiştim artık.
Annem başını eğdi, susmayı tercih etti. Babam ise hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yemeye devam etti. O an kendimi bir fazlalık gibi hissettim. Yavaşça kalktım ayağa. "Afiyet olsun."
"Canım!"
Babam hızla söze girdi. "Bırak gitsin, acıkınca gelir yer. Kim şımarttı bunu böyle? Nasıl baş edeyim bununla?"
Sinirle soludum ve odama doğru adımladım. Telefonu cebimden çıkarıp yatağa attım yorgun bedenimi.
"Ne yapacağımı bilmiyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stand Up! (GAY)
Teen Fiction"Dayan, şimdi zil çalacak ve hızla ayağa kalkıp lavaboya yetişeceksin." [Öğretmen/Öğrenci kurgulu bir kitaptır ve çok fazla argo kelimeler içermektedir. Rahatsız olanlar okumasın lütfen.]