"Zil çaldığı an Ufuk'un yanına gideceğim. Kesin özlemiştir beni." Kendi kendine konuşan bedene katlanma seviyem gittikçe azalıyordu. "Neden taktım lan bu kadar? Şu çocuk nasıl bir anda gözüme görünüp bu kadar yüceldi?" Uyumak için sıraya yasladığım başımı duvara sürtmemek için zor duruyordum. "Sarılır mı lan acaba, aslında o kadar da iyi değil aramız ama belki özleminden sarılır." Gözlerimi daha sıkı kapattım ve bir an önce susması için dualar okumaya başladım. "Acaba şu an o da beni düşünüyor mudur..."
"Sus artık!"
Yanımda oturan Yiğit yerinden sıçradı, tüm öğrencilerin başı bana döndü ve en önemlisi de dersi anlatan beden çatık kaşları ile bana döndü.
Allah kahretmesin, ben bağırdığımın bile farkında değildim.
Ürkek bir kedi yavrusu gibi olduğum yere sindim ve yok olmayı bekledim. Ulan Yiğit, senin yüzünden rezil de oldum. "Özür dilerim." diye mırıldanıp tahtanın önünde duran hocaya döndüm.
"Kullandığın kaba sözün sahibi ben olabilir miyim acaba?" Kaşları çatık değildi veya alnı sinirin getirdiği bir şekilde kırışık da değildi fakat gözleri...
"Hayır hayır, sadece bir anlık, ben de bilmiyorum işte bir anlık oldu. Yiğit'i uyarmak için konuşmuştum ama bağırdığımın bile farkına varamadım. Kısacası kusura bakmayın hocam."
Bir şey söylemeden tahtaya döndüğünde elimin tersiyle Yiğit'in başına gelişigüzel yapıştırdım.
"Ne lan ne?" diye sitemle mırıldandığında tekrardan vurdum. "Görmüyor musun burada uyumaya çalıştığımı?"
Elleri başının üzerindeyken gülümsedi ve gözleri ile hocayı gösterdi. "Nasıl rezil oldun ama. Bana vurmanın cezası bu işte." Bir de utanmadan sırıtıyor! "Dilinden düşürmediğin Ufuk var ya, seni asla düşünmüyordur!" dedim ani bir sinirle. Yüzündeki gülümseme solduğunda önüme dönmüştüm. "Ağlayabilirsin."
Birkaç dakika boş boş tahtaya bakmaya devam ettim. Göz ucuyla belli etmeden kendisine baktığımda başı eğik vaziyette gördüm beyefendiyi. "Abartma sen de he. Cidden üzüldün mü?" Cevap vermedi. Elimi kaldırıp omuzlarını sıktığımda sinirle bana dönmüştü. "Şaka lan şaka. Sinirlerimi bozuyorsun sonra üzülüyorsun sen de."
"Ama hemen öyle denir mi yavrum?" deyip arkasına yaslandığında esneyip gözlerimi kısmıştım. "Alındın mı harbi?" Sahte bir hüzünle dudağını büzdüğünde kıkırdayıp yanağına sıkı bir öpücük bırakmıştım. "Endişe etme. Her şeye rağmen arkadaşın burada. Evet, ben buradayım. Âşık olabileceğin şekilde mükemmel olan arkadaşın burada!" Sesim gaza geldiğimden ötürü yüksek çıktığında Yağız Hoca'ya dönmüştüm korku ile.
"Özür dilerim hocam!"
Yiğit'in alay dolu gülüşlerini şimdilik bir kenara ittim ve kararmış gözlerle beni seyreden bedene döndüm. "Kusura bakmayın hocam gerçekten bilerek olmuyor." Sanırım şimdi gerçekten de damarına basmıştım çünkü bu bakışların sebebi başka bir şey olamazdı.
-
"Anlamıyorum, ben neden gidiyorum ilkin?" Yiğit'in iğrenç planını bir kez daha düşünüp yüzümü buruşturdum. "Mantıklı bir yanı da yok."
Kaşlarını çattı. "Nasıl yok? Şimdi onun yanına kendim gitsem bu herif yüzsüz mü, der. Sen önce git ve sor; nasılsın, neler yapıyorsun? O anda da belki benim nasıl olduğumu sorar veya nerede olduğumu bilmek ister. Böylece onun da beni düşündüğünü anlamış olurum. Tamam mı?"
"Anlamadım."
"Nasıl anlamadın lan?"
Şimdi kantinde oturmuş diğer mal arkadaşlarımla kahkahalarla gülüyor olabilirdim. "Ya bak Yiğit. Düşünüyorsa dahi ne olacak. Seni mi çağıracağım? Nasıl bir arkadaş edinme sevdası bu anlamıyorum ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stand Up! (GAY)
Teen Fiction"Dayan, şimdi zil çalacak ve hızla ayağa kalkıp lavaboya yetişeceksin." [Öğretmen/Öğrenci kurgulu bir kitaptır ve çok fazla argo kelimeler içermektedir. Rahatsız olanlar okumasın lütfen.]