Bölüm 5

29.3K 1.6K 359
                                    

Hava kararmak, ben ise yorgunluktan bayılmak üzereydim. Şakaklarımı okşayıp derin bir nefes verdikten sonra günlük giysilerimi giydim. "Ender!"

Yan taraftan sesi doldurdu kulaklarımı. "Evet?"

Ayaklarımı yerde sürükleye sürükleye yaklaştım ona. "Ağrı kesici var mı yanında?" Başını salladı ve kendi giysilerinin cebinde duran parolu, bir bardak su ile beraber uzattı. "Başın mı ağrıyor?"

"Evet." dedim sadece. Konuşacak hâlim kalmamıştı. Parolu ağzıma atıp sudan birkaç yudum aldıktan sonra ceketimi giydim.

"Allah'a emanet. Görüşürüz!" Çıkışa doğru ilerleyip aralık kapıdan dışarı attım bedenimi. En son ne zaman böyle yorulmuştum acaba? Ya da en son ne zaman bu kadar ağrı çekmiştim? El bebek gül bebek büyütülünce daha da narin oluyormuş insan.

Yüzüme çarpan rüzgâr düşüncelerimi de kendisi ile götürürken yüzümü buruşturmuştum. Çok soğuktu lan!

Bana doğru gelen taksiyi durdurup hızlıca bindim. "Vallahi dondum ya." Kemerimi taktım ve evin adresini söyledim. Derin bir nefes alıp başımı arkaya yasladıktan sonra gözlerimi kapattım. Bu da uzun sürmemişti çünkü cebimde titreyen telefonum huzurumu engellemişti.

Homurdana homurdana telefonu çıkarıp ekranda yazan ismi okudum.

Anney

Telefonu sessize alıp cebime yerleştirdim tekrardan.

Evime yakın caddeye geldiğimde "Tamam abi, sağ ol." deyip durmasını bekledim. Cebimden bir miktar parayı çıkarıp uzattığımda bana dönmüştü. "Kolay gelsin abi."

"Sağ olasın."

Arabadan indim ve bahçe kapısını aralayıp parmağımı uzun bir süre zilin üstünde tuttum. Kapı anında açılırken annem kollarını bedenime dolayıp azarlamaya başlamıştı bile. "Niye telefonunu açmıyorsun eşek sıpası." Sahte bir sinirle sırtıma vurdu.

"Yorgunum annem, içeri geçeyim artık."

Hızlıca yana kayıp geçmem için yol verdi. "Elini yüzünü yıkayıp gel, yemek pişmek üzere."

Görmese dahi başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır anne, yorgunum uyuyacağım ben."

"Önce yemek!"

Gülümsedim. "Zorlama anne, kaçtım." Odama doğru ilerledim ve giysilerimi çıkarmadan yatağa attım bedenimi.

Arkadan annemin bağırışlarını duysam da umursamadım.

-

Sınıftan içeri girerken ağzım bir karış açık şekilde esniyordum. Dün gece uyuyamamıştım ki. Rahat bir uyku çekmek bu kadar zor olmamalıydı bence. Gözüm kapalıydı ama etrafımdan gelen en ufak sese kadar her şeyi duymuştum. Annemin kapımı araladığını, üzerimi örttüğünü hatırlıyorum. Ulan hayvan gibi uyuyan ben, adım seslerini bile uykumda duymuştum. İşin garip yanı ise buna rağmen rüya görmüş olmamdı. Garip, çok garip.

"Lan niye açmıyorsun telefonu? Endişelendik amına ya." Arkadaşlarımın gözü beni bulunca ayağa kalkıp sinirle konuşmaya başlamıştılar.

Davarlara bak sen.

"Hem anlaşma yapmıştık. Maç vardı dün."

Omuzlarımı düşürüp onları takmadan sırama geçtim. Gelebilsek gelirdik. Keyfimize çalışmıyoruz işte. "İlk ders ne?"

"Biz maç diyoruz bu ders diyor. İyi misin oğlum?"

Umursamadım. Etrafıma şöyle bir baktıktan sonra "Yiğit gelmedi mi hâlâ?" diye sordum.

"Yok, daha gelmedi."

Acaba zıbarıyor mu hâlâ?

Başımı sıraya koydum ve gözlerimi kapattım. Hoca gelene kadar uykuya dalsam ne güzel olurdu. Sonra hiç bana aldırmadan dersi anlatsa o ince sesiyle. Ninni gibi gelse kulağıma, rahatça uyusam. Ah be ah!

"Oğlum iyi misin lan?"

Bedenim bu soruyu beklermişçesine sızlamaya başladığında yutkundum. Başım yetmezmiş gibi midem de bulanmaya başladığında kahvaltı etmeden okula geldiğime ayrı bir sövdüm. Ulan bu nasıl bir gün, nasıl bir hayat?

Başımı hızlıca sallayıp gözlerimi daha sıkı kapattım. Zil çaldığı an kantine gider bir şeyler atıştırırdım. Ayrıca ağrılarımı da uyumamla beraber unuturdum.

~

Unutmamıştım.

Kaç zil geçti bilmiyorum ama olduğum yerde küçülüp durmaktan başka bir şey yapmadım, yapamadım. Her saniye daha kötü oluyordum sanki. Uyuyor gibi görünüyordum ama inanın asla uyuyamamıştım. Ölü gibiydim resmen. Kıpırdayacak hâlim yoktu.

"Kalk lan, hoca geldi. Tekrar seni uyuyor görmesin."

Yüzümü buruşturdum ve kollarımla karnımı sardım.

"İyi misin lan?" Elini alnıma koyup hızla geri çekti. "Yanıyorsun!" Yüksek sesle konuşması yüzünden tüm gözler bize çevrilmişti. Yağız Hoca'da bize baktığında "Özür dilerim hocam." demişti hızla.

"Neyin var lan? Kalk izin al hocadan. Eve git dinlen." Tekrardan bana döndüğünde kaşlarımı çatmıştım. "Sus lan, iyiyim işte."

Şüpheli gözler ile bana yaklaştı. "Neden yalan konuşuyorsun?"

"Arka sıra! Orada bir sorun mu var?"

Fiziğine uyum sağlayan şık kombini ile gömlek kollarını yukarı katlayarak damarlı kollarını gözler önüne sermişti. "Sorununuz dersi bölecek kadar önemli mi?"

Gözlerimi hocadan çekip Yiğit'den önce davranarak "Özür dileriz hocam." dedim hızla.

"O zaman derse odaklanın, anlaşıldı mı?"

Vücudumu dikleştirip hocayı dinlemeye zorladım kendimi. Bir daha o sikik yere gitmemek için sınav notumu yükseltmeliydim.

Mide bulantım her saniye kendini belli ediyordu ve ben buna artık dayanamıyordum. Başımı eğdim ve dudaklarımı büzdüm. Ne olmuştu derslerim kötüyse, beni bir işte çalıştırarak derslerimi düzeltmemi mi bekliyordu? Annem de susmuştu hep. Zor muydu beni savunması?

"Alper valla iyi değilsin." Yiğit'in konuşması ile gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Titremeye başlayan ellerim yüzünden kalem yere düşmüş, tüm dikkatimi kendisine çevirmişti. Eğildim ve kalemime uzandım. Bu ani hareketim yüzünden başıma giren ağrı, sırama geçmeden olduğum yere oturmama neden olmuştu. Allah'ım sınanıyor muyum acaba?

Acı ile olduğum yerde küçüldüğüm an Yiğit başını benim tarafıma çevirmişti.

Gözleri fal taşı gibi açılırken olduğum yerde boşluk kalacak şekilde itti sırayı. Kendisi de yere çöktü ve parmakları ile çenemi kavradı. "Şş ağlama bana bak."

Ağlıyor muydum, bunu bile yeni öğrenmiştim.

Birkaç kişi daha ayağa kalkıp yanıma yaklaştığında utançla Yiğit'in kolunu yüzüme götürdüm. "Lan yaklaşmayın bir!" Durumu anlamış olacak ki tam önüme geçip diğer kişilerin bana bakmasını engelledi.

"Yiğit, izin ver." Sert sesi sanki yumuşamış gibiydi. Yiğit hafif yana kayıp Yağız Hoca'ya yer açtı. "Buyurun hocam."

Gözüme giren saçlarımı geriye doğru tarayıp yanaklarımı kavradı. "Midem bulanıyor..." dedim aceleyle. Sesim biraz tuhaf çıkmıştı ama anlamış olması yeterdi bana. "Başka yerlerim de acıyor."

"Ayağa kalkabilir misin?" diye sordu Yağız Hoca.

Dudaklarımı aralayıp cevap vereceğim an dayanamamış, başımı diğer tarafa çevirerek içimdekileri dökmeye başlamıştım.

-

Yeni okuyucularım lütfen bu son yazdığım cümleye saçma yorumlar yazarak silmemi istemeyin. Bu benim kitabım. Anlayışınız için teşekkürler.

Stand Up! (GAY) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin