Yağız Hoca'nın konuşması biter bitmez çatık kaşları ile annem dönmüştü müdüre. "Her şeyi anladım, tamam fakat hazır buradayken oğlumun neden bu kadar yara aldığını da öğrenmek istiyorum." Nazikçe yanağımı okşadı ama yine de odağını müdürden ayırmadı. Yürü be hatunum!
Müdür ellerini önünde birleştirdiği an üzerime düşen gölge ile gözlerimi kaşları çatık duran bedene çevirmiştim. "Savun kendini."
"Anlamadım?"
Parmakları omuzlarımda durduğunda ister istemez dikleşmiştim. "Suçsuz olduğunu söyledin öyleyse şimdi savun kendini." Annem de dahil herkesin dinlediği müdüre döndüm ve kaşlarımı çattım. "Bu yüzden suçu Berzan'a atmamız uygun olmaz. Alper'de zaten hatalı olduğunun farkında. Olayı bu şekilde çözmemiz daha doğru olaca..."
"Araya girdim kusura bakmayın ama..." Eski yerine geçip beni izlemeye başlayan Yağız Hoca'dan bakışlarımı çekip gülümsedim. "Okulun kurallarını daha ilk senelerde bize bağıra bağıra tekrarlıyordunuz. Yanlış hatırlamıyorsam, uğradığımız bir saldırı sonucunda kendimizi koruyabilmemiz gerektiğini siz söylemiştiniz. Bu savunma şeklinin bir önemi de yoktu değil mi? Yeter ki karşıdaki zorbanın darbelerinden kurtulalım."
Bir cevap alamayınca Berzan'a döndüm ve kaşlarımı çattım. "Berzan Aksoy, bu olayı da hesaba katarsak okulda giriştiği kavgaların sayısı yirmi otuzu geçti. Mantığınızı kullanın efendim. Böyle bir öğrenciyi ben hiç kışkırtır mıyım, hem de onu her şekil savunan arkadaşları yanında?" Kesinlikle doğruyu söylüyorsun Alper, kesinlikle sen haklısın.
"Ufuk'un hiçbir zaman kavgalara karıştığını görmedim ve eminim ki siz de şahit olmamışsınızdır. Tüm bunları da dahil edersek kimin suçlu veya suçsuz olduğunu anlarsınız. Eğer siz karşımdaki şahısa bir ceza vermezseniz, emin olun ben akran zorbalığı nedeniyle elimden geleni ardına koymam." Sandalyeye tutunup yavaşça ayağa kalktım. Gömleğimin ilk birkaç düğmesini açığ sıyırdım ve arkama döndüm. "Gördüğünüz tüm bu izlerle beraber karnımda da morarmaya yüz tutmuş bir yara var. Sadece fiziksel şiddet değil bu, arkadaşları hareket etmemi engelleyip üzerime çullandıklarında da psikolojikmen çokça hasar aldım. Sağ bacağımı da hareket ettiremiyorum ve tüm bunları beni ibne olarak gördüğü için yaptığını sayarsak, erkeklere karşı bir sevgim olsaydı dahi insanlık haklarına aykırı bir davranış sergilediğini durmadan haykırırdım."
Gözlerimi müdürün gözlerinden ayırmadan devam ettim. "Anlattığınız kuraldaki gibi, ben kendimi savundum bu yüzden en ufak cezayı bile hak ettiğimi düşünmüyorum. O ise cezasız kalmayı hak etmiyor. Yaralarımı gördüğünüze rağmen bu konuda ses etmediğinizi duyurursam, büyük ihtimalle çok kötü bir konuma ulaşacaksınız. Karşınızda kavga etmem dışında en ufak bir hatamın bulunmadığını size bu şekilde anlatabilmişimdir umarım."
Sözümü bitirir bitirmez Yağız Hoca dışındaki herkesin şaşkınlıkla beni izlediğini fark ettim. Tamam ben de suçsuz bir melek değildim ama bu savunmayı yapmam gerekiyordu çünkü bundan sonra Berzo'nun tekrardan arkadaşları ile Ufuk'a sataşmayacağı temin edilebilir miydi?
"Ulan sen de bana saldırdın ya ne uzatıyorsun böyle?" Sinirle ayaklanan bedenin kolunu yakaladı babası. "Otur yerine."
Gördüğü yaralardan ötürü dolan gözleriyle beni izleyen annemin elini öptüğümde hızlıca ayağa kalkmıştı. "Bunu ben asla kabul edemem! Kalk bakalım ayağa oğlum." Aceleyle koluma girip adım attığında inlemiştim. "Dur dur, ayağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stand Up! (GAY)
Teen Fiction"Dayan, şimdi zil çalacak ve hızla ayağa kalkıp lavaboya yetişeceksin." [Öğretmen/Öğrenci kurgulu bir kitaptır ve çok fazla argo kelimeler içermektedir. Rahatsız olanlar okumasın lütfen.]