"Gerek yok diyorum. Sadece bir anlığına başım döndü." Çatık kaşları ile öylece bana bakmaya devam ettiğinde kolumu omzuna atıp gözlerimle ileriyi işaret etmiştim. "Hadi sınıfa gidelim."
"Alper, hâlâ yorgun görünüyorsun. Yüzüne bak, domatese benziyor. Ayrıca ateşin de var. Oğlum içim gidiyor. Önce kavgaya karıştın sonra vücuduna zarar geldi ardından ayağın kırıldı, şimdi de bu hâldesin. Biraz daha mı izin alsan? Evde dinlenirsen daya iyi olursun he?" Göz devirip tekrardan yanımdaki bedene döndüm. Acaba uykumda neler yaşadığımı bilse, bu kadar ciddi kalabilir miydi? "Endişeni anlıyorum ama iyiyim Yiğit. Valla ederim şu an çok iyiyim. Gidelim artık, buranın kokusu midemi bulandırıyor."
Kararsız gibi göründüğünden bedenini hafifçe itip koluna girdim. "Yürü artık beyaz at. Anlamıyor musun laftan?" Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Sen cidden... Herneyse yavaş yürü, şimdi bu şansınla takılıp düşersin, o zaman görürüm seni."
Bu şansımla her boku yaşayabilirim, düşmek ne kelime?
Yavaş adımlarla koridorun sonuna geldiğimizde derin bir nefes almıştım. Söyleyin şimdi, bu zavallı kul neye utansın? Tüm sınıfın ortasında düştüğüm duruma mı yoksa gördüğüm ürkünç(!) rüyadan ötürü Yağız Hoca'ya mı? Allah kahretsin, acaba zile kadar kapının önünde mi beklesek?
"Yi..." Sözümü bitirmeden canım arkadaşımın kapıyı çalması ile elimi gelişi güzel alnıma yapıştırmıştım.
"Gir!" İşte her zamanki gibi derinden gelen, yankısı beynimin dört bir yanını saran ve beni olduğum yere mıhlayan o ses. Yutkundum ve başımı eğdim. "Yavaş yavaş." Yiğit'in yardımıyla sınıfa girdiğimizde utancımdan ötürü asla ama asla başımı kaldırmadım.
Ayak sesleri?
Evet bana yaklaşıyordu! Allah kahretsin ki bana yaklaşıyordu. Bir adım, ikinci adım ve üçüncü adım. Ayakkabılarının ucu göz hizama girdiğinde kıpırdamamaya yeminliymiş gibi öylece durduk. Bir an sonra, ayaklarımın dibinde duran beden yavaşça eğildi ve o güçlü, otoriter duruşu şimdi nazik bir gölgeye büründü.
"Alper?" Korktuğum o an geldi... Yavaşça önüme eğilmiş, göz hizamda durmuştu işte! Ne istiyor bu adam benden he? Benim tarafa dönmeden "Geç sırana!" diye bağırabilirdi. Ya da en basitinden dersini anlatmaya devam edebilirdi!
"Bana bakar mısın?"
Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım. "Ben... Ben iyiyim hocam. Sırama geçebilir miyim?" Evet, kullanılacak en iyi cümle buydu.
"Revire gitmek istemedi hocam ve sadece başı dönmüş." Yiğit'in yaptığı açıklama ile kolumu kendime çekip sırama doğru ilerledim. Dersin hemen bitmesi gerekiyordu hem de hemen. "Lan Alper, gerçekten iyi misin?" Ozan'a gülümseyip başımı salladım. "Turp gibiyim görmüyor musun?" Daha da konuşmadan oturup başımı hızlıca masaya yasladım.
"İyi miymiş, ateşi falan düşmüş mü?" Emir'in Erdinç'e yönelttiği soruya Ozan cevap verdi. "İyiyim diyor, bilmiyorum artık."
Kendilerini daha fazla dinlemeden gözlerimi kapattım. Tamam Alper, sadece bir kabustu ve bunu artık düşünmemelisin. Ne de olsa Yağız Hoca neler gördüğünü bilmiyor. Evet evet, şu an odaklanman gereken şey bir daha sınıfın ortasında utanç dolu anlar yaşamamak için çabalaman. Tek odağın bu olmalı. Sakinleş, sakinleş, sakinleş...
"Hayırdır inşallah..." Yiğit'in mırıldanışı ile beraber başımı kaldırıp sınıfa giren müdüre döndüm. Nasıl daldıysam artık geldiğini bile fark etmemiştim.
"Günaydın gençler, nasıl gidiyor dersleriniz?"
Çenemi masaya yaslayıp boş gözlerle izledim kendisini. Öğrencilerle kısa da olsa soru cevap şeklinde konuşmaya başladığında masasınına yaslanmış bedene dönmüştüm. Yağız Hoca... Ona baktığımı fark etmiş gibi benim tarafa döndüğünde gözlerimi kaçırdım ve başımı tekrardan müdüre çevirdim. Allah kahretmesin, neden baktı ki şimdi bana? Sanki ne anlamıştı da bakıyordu anlamıyorum ki!
"Ayrıca dönem başı teslim ettiğimiz kâğıtlara da yanıt geldi. Kampa gidecekler ile geziye katılacaklar diye 2 gruba dağıtacağız sizleri." Sözünü bitirir bitirmez erkeklerden çıkan yüksek sesle gülümsemiştim. Sanırsın ilk defa okul gezisine katılacaklardı. "Var ya hocam, benim hiç ümidim kalmamıştı. İyi oldu iyi." diyen Erdinç'in ardından Ozan kahkaha attı.
"Hocam, geçen seferki gibi cüzdanımız çalınırsa tüm ücretler sizden olur bak." Önceki sene yaşanan hırsızlık olayı aklıma gelince kıkırdadım ve hayvan gibi gülmeye başlayan sınıfa göz attım. Bunlar sınav öğrencisi değildi bak, eminim. Aklı başında olan biri son sınıflara yapılan bu geziyi saçma bulur, eleştirirdi ama...
"Sessiz olun sessiz. Bırakın da devam edeyim." Yağız Hoca ses etmeden yerine geçip müdürü izlemeye başladığında yutkundum ve başımı eğdim. Ona baktığım an sevincim kursağımda kalıyordu işte.
"Biz 3 gün kalma kararındayız. Amacımız biraz kafa dağıtmak, stres atmak olsun. Sonuçta bu sene gidicisiniz, biraz molayı hak ettiniz değil mi?" Alayla gülümseyip elindeki kâğıtlara baktı. "Şimdi... Gezi için el kaldıracaklar tarihi yerleri gezecek kamptan yana olanlar ise daha çok kafa dağıtacak yani eğlence ön planda olacak. Görelim şimdi elleri."
Yiğit bana döndüğünde dudaklarımı büzüp doğrulmuştum. "Bilmiyorum ama kamp daha cazip geliyor." Arkamda duran Ozan'ın yanına Erdinç'de geldiğinde onlara bakmıştım. "Emir kamp diyor. Ben ise gezi. Siz ne diyorsunuz?"
"Bence de gezi daha iyi." diyen Ozan ile beraber Yiğit başını salladı. "Kampın çok da güzel geçeceğini düşünmüyorum ayrıca ormandır şudur budur çekemem ben. Emir'e söyle gezi için kaldırsın o elini. Alper, gezi tamam mı?"
Oflayıp bizim tarafa dönmüş Emir'e baktım. "Ne diyorsun?"
Başını olumsuz anlamda salladı. "Onlar geziye gitsin biz kampa. Hepimiz aynı yere gitmek zorunda değiliz ne de olsa. Tarihtir marihtir hiç uğraşamam. Kamp ortamı daha sıcak ve heyecanlı geliyor." Yavaşça başımı sallayıp benden cevap bekleyen Yiğit'e döndüm. "Duydun. Ben kampı seçerim büyük ihtimal."
"Tamam, sen bilirsin. Sonra gelip çok sıkıcıydı, keşke geziyi seçseydim deme bak." Gülümsedim ve başımı salladım. "Tamam demem."
"Kamp?" diye bağıran müdür ile yavaşça elimi kaldırıp sayımıza baktım. "Dört mü..." Diğer sınıftan da en az 4 kişi gelse yeterli olurdu bence. Benim gibi el kaldıran Emir'e bakıp tekrardan Yiğit'e döndüm. Umarım pişman olmazdım.
"Tamamdır. Peki gezi?" Aynı anda kalkan eller ile şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. Umarım pişman olmazdım, umarım.
"Bu da tamam. Şu kâğıtları da imzalattırıp yarın kendinizle getirin. Ertesi sabah saat 9'da okul bahçesinde buluşuruz. İyi dersler hocam."
"Sağ olun müdürüm." Sınıftan çıkan beden ile en önde oturan kız elini kaldırmıştı. "Hocam siz de geziye katılacaksınız değil mi?"
Yağız Hoca'nın bakışları tekrardan benim tarafa döndüğünde gözlerimi kapatıp başımı pencereye çevirmiştim. İnşallah geziye katılırdı. "Katılacağım fakat geziye değil. Büyük ihtimalle kampa katılanların başına beni ve başka bir hocanızı seçecekler."
Başımı yavaşça sıraya vurup tırnaklarımı avuç içime bastırdım. Ulan Alper, ben senin şu şansını evire çevire sikeyim, evire çevire!
_
Derslerin yoğunluğu ve bitirmem gereken konuların stresi yüzünden buraya pek de uğrayamıyorum maalesef. Elimden geldiğince acele etmeye çalışıyorum kitaba yeni bölüm atmak için fakat başarılı oluyor muyum, sanmam. Kusura bakmayın lütfen.
Sağlıcakla kalın ✨️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stand Up! (GAY)
Teen Fiction"Dayan, şimdi zil çalacak ve hızla ayağa kalkıp lavaboya yetişeceksin." [Öğretmen/Öğrenci kurgulu bir kitaptır ve çok fazla argo kelimeler içermektedir. Rahatsız olanlar okumasın lütfen.]