"Kusura bakmayın, telefonumun şarjı bittiği için salonda bırakmıştım. Alper'in telefonunu da dikkati dağılmasın diye sessize alınca olan olmuş."
Hoparlöre aldığı telefondan rahat bir şekilde soluğunu bırakan annemi dinledim. "Ay biz de boşuna korkmuşuz. Hocam, keşke Alper kendisi bize sabahtan söyleseydi. Bu kadar endişelenmezdik."
Yağız Hoca gözlerini harelerimden ayırmadan konuşmaya devam etti. "Keşke söyleseydi ama aklına gelmemiş olsa gerek."
"Saatte baya geç oldu ya..." Annem büyük bir isyanla söylendiğinde arkadan babamın sesini işittim. "Eğer aklı alıyorsa dersleri, hiç de sorun olmaz hayatım. Belki kendine çekidüzen verir."
Yağız Hoca'nın keskin bakışları altında başımı eğdim. "Ben de bunun için aramıştım. Alper'e hâlâ iki konu anlatmam gerekiyor. Baya geç olacağını bildiğimden sizlerden izin alacaktım. Sakıncası yoksa bugün Alper burada kalsın." Göz ucuyla, bana dönen bedeni izledim. Boynunu esnetti ve telefonu bana uzattı. "İstersen konuşmaya sen devam et."
Hızlıca başımı salladım. Konuşma tarzım babamın dikkatini çekecek türden olduğu için sarhoş olduğumu hemen anlardı.
Gözleri hâlâ üzerimde dururken dudakları kıvrıldı ama öfkesi hâlâ yerinde duruyordu. Telefonu yavaşça kulağına götürdü ve telefonu alan babamın sesini duydum. "Yağız Hoca'm bu iyiliğinizi asla unutmam. Alper'in en son çalışmaya istekli hâlini ilkokulda falan görmüştüm. Çok teşekkürler. Gece gece bizim oğlanla uğraşıyorsunuz. Kalsın kalsın ama sabah okula gitmeyi de unutmasın."
Dudaklarım büzüldü. Eve şu an gitmeyi ben de istemiyordum ama babamın bu cevabı vermesi beni üzmüştü. Çok çalışmasın yorulur, eve gelip dinlesin yoksa sıkılır, gibi cümleler bekliyordum. En azından annemin; tanımadığım bir yerde neden oğlum kalıyor ya! Eve gelsin, demesini falan düşünürdüm.
"Tamamdır o zaman iyi geceler efendim." Karşı tarafta aynı şekil cevap verip teşekkürlerini iletince, karşımdaki beden telefonu kapatmıştı. Bir süre ikimizden de ses çıkmadı. Sadece iç çekip duruyor ve tekrardan ağlamamak için kendimi kasıyordum.
Babam, ben işe gitmedim diye sinirlenip eve gelmemi beklemiş lakin ben akşam saatlerine kadar dönmediğim için okul müdürünü aramış. Kendisi de aileme net bir cevap vermeden en son dersine girdiğim hocayı aramış. Yağız Hoca. Ondan sonra zaten beni aramış ve ne hikmetse onun aramasını cevaplamışım.
Arkadaşlarım ise ben gelmeden olmayan akılları ile taksiye binip gitmiş. Şu an olduğum durum gibi o konu da üzüntülerim arasına boşalınca sarhoş aklımla ağlamamak için kıvranıyordum.
"Kalk ayağa."
Düşüncelerimi bölen sesle başımı kaldırıp bana yukarıdan bakan adama döndüm. Hâlâ sinirliydi ve bu ifadesi beni geriyordu. "Duşa gir belki kendine gelirsin."
Burnumu çektim ve başımı tekrardan eğdim. "İstemiyorum."
"Alper!" Bu sefer siniri sesine de yansımıştı. Kulaklarım bu yüksek ses karşısında sızlarken gözlerimin dolmasını engelleyemedim.
Derin bir nefes alıp tam önümde durdu. Tek dizi üzerine çömelip parmakları işe çenemi kavradı. "Bak, bu hâlinle uyursan sabah okula gidemeyecek konuma düşersin. Oldukça yorgun düşen bedenin isyan eder. Anladın mı?" Cevap vermeme gerek kalmadan devam etti. "Ayrıca acayip derecede kokuyorsun ve benim içkiye olan tahammülüm sıfır. En azından adam akıllı konuşalım diye kendine gelmeni istiyorum. Bunu benim için yapman zor mu?"
Çenemde duran elini çekip gözlerimi sildiğinde yutkunmuştum. Haklıydı. Yavaşça ayağa kalktığımda benim gibi o da ayaklandı.
"Aferin." diye mırıldanıp önden ilerlediğinde yavaş adımlarla takip etmiştim onu. "Sana kendi kıyafetlerimi veririm. Şu üstündekileri de yıkayıp yarına kadar kurumasını sağlayınca tamamdır." Bana söylemekten çok kendisiyle konuşuyormuş gibiydi ama yine de başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stand Up! (GAY)
Teen Fiction"Dayan, şimdi zil çalacak ve hızla ayağa kalkıp lavaboya yetişeceksin." [Öğretmen/Öğrenci kurgulu bir kitaptır ve çok fazla argo kelimeler içermektedir. Rahatsız olanlar okumasın lütfen.]