Medya Chuuya'ya düşmek...
Keyifli okumlar...Sabah yüzümün dürtülmesi ile gözümü açtım. Rampo-san karşımda sandalyesine ters oturup, elindeki ince uzun sopa ile yüzümü dürtüyordu.
-Abi, ne yapıyorsun...
Sesim yeni uyanmam ile boğuk çıkarken, soluma dönüp sopasından kurtulmaya çalıştım. Yüzümü bırakıp çıplak sırtıma batırmaya başladığında, dirseklerimin üzerine doğrulup yüzüne baktım.
-Abi soru ne? Daha karga bokunu yememiş niye dibimdesin?
-Mal... saate bak. Karga bokuymuş. Göbekli domates seni...
-NE!? GÖBEĞİM Mİ VAR!?
Saati boş verip karnıma baktım. Sertti ve baklavalarım gayet yerindeydi. Elimi orada gezdirmeye devam ederken, Abim elime sopa ile vurdu. Acı ile elimi çekip yüzümü buruştururken, o bana baygın baygın bakıyordu.
-Merak etme, davul gibi göbeğin olsa bile, o bandajlı salak seni bırakmaz...
Etrafına bakınıp tekrardan konuştu,
-Şimdi kalk, çekimine yarım saat kaldı. Sana ne dedim ben? Erken yat demedim mi? Gece geç saate kadar ne yaptın?
Geceyi düşünmeye başladım. En son Dazai'i düşünerek itirafta bulunmuştum. Ondan sonra....
-Hiçbir şey...
Abim yüzüme bir müddet baktıktan sonra ayağa kalktı, ardından elini omzuma koyup eğildi.
-Yalan söyleme... anlarım... neyse ben çıktım.
Arkasını dönüp kapıya ilerlediğinde, elimle yüzümü kapattım. Ne yani? Sevgilimi özliyemez miyim? Halimi anlayan yok mu...
Yüzümün yanmaya başladığını hissettiğimde, iç çekip yataktan kalktım. Odamdaki banyoya ilerlerken ensemi avuşturdum.
Banyonun kapısını açıp içeriye girdim, ışığı açıp lavaboya ilerlediğimde, aynada kendime baktım. Bok gibi görünüyordum. Yorgundum ve halsizdim... çekime gitmek istemiyordum...
Başımı sallayıp musluğu açtım. Ekmek teknemi sırf uyku için, kenara atamazdım değil mi?
Hızla elimi yüzümü yıkadıktan sonra, duşakabine ilerledim. Pantalonum ile baksırımdan kurtulduktan sonra kabine girdim. Suyu açmam ile, başımdan aşşağa dökülen soğuk su ile titredim. Ardından su yerini sıcağa bırakırken, bütün yorgunluğumun kaybolduğunu hissettim.
Hızlıca duşumu aldıktan sonra, odama yönelip dolabımı açtım. Baksırımı giyip siyah dar bir kot giyindim, ardından siyah kazağımı üzerime geçirip, üstüme kahverengi kabanımı aldım.
Saçlarımı hızla tarayıp, şapkamı başıma geçirdim. Masamda bulunan yunuslu kolyemi alıp baktım. Güzeldi ve hediye idi. Shun doğum günümde almıştı. Hızla onuda boynumdan geçirdim.
Masamın çekmecesini açıtım. Dazai ile sözlendiğim yüzüğü çıkarıp parmağıma geçirdim. Ardından eldivenimi elime geçirdim.
Tamam olduktan sonra son kez üzerime parfüm sıktım. Masamın üzerindeki cüzdan, telefon ve anahtarları cebime atıp kapıma yöneldim. Bileğime saatimi takarken, direseğim ile kapı kolunu indirdim.
Odamdan çıktıktan sonra, hızla merdivene yöneldim. İki katı hızla aşıp çıkışa yöneldiğimde, Kenji bana seslendi.
-Hey Chuuya!
-Ah, efendim Kenji-kun...
-Buyur yemeğin...
Bana uzattığı poşete baktım. Ardından teşekkür edip, elinden alıp hızla çıktım. Bahçeden ilerlerken, müştemilata gözüm takıldı. Kapının önündeki merdivene oturmuş iki aptal, çekirdek çikliyordu... sanki bu ânı yaşamak için dünyaya gelmişlerdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İrresistible Love ~SOUKOKU♡~
FanfictionSoukoku ship'ini birtek ben tutmuyorumdur değilmi? eğlenmeniz dileği ile... iyi okumalar❤ Lise zamanı Dazai ve Chuuya... İlk birkaç bölüm de, yazım ve noktalama hatası olabilir. Bunu sorun edip tüm kurguyu çöpe atmak, kitaba laf atmak gerçekten uyg...