Uçsuz bucaksız gökyüzünün derinliklerinde, naif bir yaprak süzülüp usulca eline kondu. Başını kaldırıp çim havuzunun ortasında hayal kırıklığı ile öylece duran genç veliahta baktı. "Bu çocuğun güçleri beni hala tereddüte düşürüyor." diye mırıldandı.
Guan Yin kişisel fikrini sessizce belirttiğinde şifa tanrıçası yanına henüz gelmişti. Beyaz teni genç veliahtın peşinde koşmaktan dolayı daha da solmuş, gözlerinin altında koyu halkalar belirmişti.
"Beni kışkırtmak mı istiyorsun Guan Yin?" diye sordu Bao Gu. Sesi, kendisine bile tahammülü kalmamış birinin sesine benziyor; bakışları ürkütücü bir karanlıkla gölgeleniyordu.
Aşk ve barış tanrıçası iki adım geri çıktı. "Tabi ki hayır. Sadece tuhaf olan bir şeyler var." bakışlarıyla çimlerle kaplı geniş arazide debelenmekte olan Xie La'yı işaret etti. "Gölden çıktığından beri daha da tuhaflaştı."
Bao Gu geldiği yöne doğru döndü ve Guan Yin gibi Xie La'ya bakmaya başladı. Bahsedilen tuhaflık gözden kaçamayacak kadar büyüktü çünkü genç adamın ruhani gücü iki gün önce üst düzey tanrıları yere serebilecek seviyeye ulaşmışken bugün kutsal silahını bile harekete geçiremiyordu.
Düşüncelerle dolu olan iki tanrıça "On dokuz yıllık baskılamanın doğal bir sonucu." diyen sesi duyar duymaz aynı anda Wangmu Niangniang'a döndüler.
Ana tanrıça, Xie La'nın cennet katmanındaki varlığını üst düzey yetkililer ile tartışmak için araf bölgesine gittiğinden dolayı onu bugünkü eğitimde görmeyi beklemiyorlardı.
Bao Gu merakını gizleyemeyerek atıldı. "Sonuç ne? Bizi sürgüne yollayıp Xie La'yı idam mı edecekler?"
Guan Yin idam kelimesini duyar duymaz iki elini korkuyla ağzına kapattı. Bu olabilecek en kötü senaryoydu ve Bao Gu bunu öylesine bir şeymiş gibi söylemişti.
Wangmu Nianniang gözlerini devirerek gergince yanıtını bekleyen iki tanrıçaya baktı. "Sizin gerçekten de bana hiç itimadınız yok." diye çıkıştı fakat ikisinin gerginliğinin kaybolmadığını ve put gibi donakaldıklarını görünce devam etti. "Kimse ceza almıyor, kimse ölmüyor. Xie La'nın bütün hareketleri benim sorumluluğumda olacak."
Bao Gu tam rahatlayacaktı ki çaresizlikle Xie La'yı işaret etti. "Peki onun sorumluluğunu nasıl alacaksınız? Güçleri anormal bir dengesizlik gösteriyor. Bu cennet katmanı için bile çok tehlikeli."
Ana tanrıça düşünceli bir şekilde Xie La'nın olduğu yere baktı fakat diğerlerinin aksine yüzünde hiçbir karamsarlık emaresi yoktu. Mühürlü güçlerin tekrar ait olduğu bedene dönmesi tarihte eşi benzerine rastlanmamış bir olaydı. Bu yüzden bazı aksaklıklar olacağını tahmin etmişti.
Aklından geçenleri diğerlerine söylemeye niyetlendiği sırada geniş araziden büyük bir patlama sesi duyuldu. Genç veliaht alevleri boğan koyu gri dumanların içinden zıplayarak geriye çıktı ve tanrıçaların olduğu tarafa doğru mahçup bir bakış attı.
Wangmu Niangniang sorun yok dercesine gülümsemişti fakat Bao Gu derin bir iç çekti. "Bir dakika bile olmadan oraya geri döneceksem neden buraya geldim ki?" Sorusu ana tanrıçaya gibi dursa da sinirle kendi kendine söyleniyor, bir yandan da Xie La'nın yanına doğru ilerliyordu.
Şifa tanrıçası yanlarından ayrılır ayrılmaz Guan Yin birkaç adım geriye çıktı. Yan tarafa doğru kaçamak bir bakış attı.
Niye olduğunu bilmiyordu ama bazen, apaçık bir şekilde Wangmu Niangniang'dan korkuyordu. Cennetin yedi katında ondan daha korkutucu biri olduğunu sanmıyordu hatta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIND ME •yizhan•
FanfictionOna ihanet ettiğinde iki dünyada da cezalandırılacağını hiç düşünmemişti fakat sonuç buydu: Elinde yeşim taşından bir kolye, kulaklarında pürüzsüz tınıda yankılanan o ses... Bul beni!