6•Harikalar Diyarı: Tatlı bir yalanın melodisi

729 87 366
                                    

Yorumlarınızı çok merak ediyorum. Bana görüşlerinizi yazarsanız çok sevinirim. İyi okumalar 🖤


"Bu adamı ateş çukuru mağarasına bırakın, diğerini ise Tai He salonuna alın."

Ru Hua kafasında bin bir çeşit düşünce geçerken Xie La tarafından söylenen bu cümleyi son anda yakaladığında anlık panikle "Lütfen beni Ateş Çukuru Mağarası'na bırakmayın." diye yükseldi. Ateş Çukuru Mağarası'nın nerede ve nasıl bir yer olduğunu gram bilmiyordu ama isminde bile meymenet olmadığı için endişelenmekte haklı olduğunu düşünüyordu. Duygularını kontrol altına alıp etrafına bakmayı akıl edebildiğinde avluda bulunan herkesin değişik bir ifade ile kendisine baktığını fark etti.

Yüce Xie La bile ilgisiz duruşuna ara verip başını hafifçe yere eğerek, siyah tül ile gizlenmiş bakışlarını ona çevirmişti. Ölüm sessizliği içinde geçen bir kaç saniyeden sonra "Sen benimle birlikte Tai He salonuna geliyorsun." dedi Xie La ve Ru Hua o an kendini tam bir aptal gibi hissetti.

Günlerdir zorlu yolculukla mücadele ediyor, kız kardeşi için deliye dönüyor olması düşünce yetilerinin sağlıklı çalışmamasının en büyük sebepleriydi ama burada bir suçlu gibi dizlerinin üzerine çökmüş, çiseleyen yağmur altında beklerken kalan tüm mantık hali de gitmişti üzerinden.

Ru Hua bakışlarını Xie La'dan ayırıp tekrar beton zemine dikti ve saygı ile utanç karışımı bir tonda "Teşekkür ederim." diye mırıldandı. Xie La ise karşılık olarak onun ellerini arkasında bağlı tutan ipi kesti ve "Kalkabilirsin."dedi.

Ru Hua uyuşmuş bacakları ile zar zor ayağa kalktığı sırada bekçiler yanındaki adamı zor kullanarak götürmeye başladı. Adam debeleniyor, konuşmaya çalışıyordu ama bir türlü sesi çıkmıyordu. Xie La ona susturma büyüsü yapmış olmalıydı. Genç adam hafiften irkildi ve yaka paça götürülen kendisi olmadığı için şükretti. Ölecekse bile kardeşini kurtardıktan sonra ölmek istiyordu.

Anka Vadisi'nin efendisi hizmetçisinin şemsiyesi eşliğinde asil adımlarla uzaklaşırken Ru Hua hangi ara yanına geldiğini anlamadığı bir başka hizmetçinin şemsiyesi eşliğinde onu takip etti.

Shandian konutu oldukça büyüktü. Bir merdivenin basamaklarını andıran mimarisi ve görkemli işçiliğe sahip detayları ile bu ıssız dağın zirvesinde yıldız gibi parlıyordu. Ru Hua buraya konut denmesinin oldukça mütevazı kaldığına kanaat getirdi. Az önce diz çöktüğü geniş avlu sadece girişin ufak bir parçasıydı ve konutun diğer binalarının, bahçelerinin yanında aslında hiçbir değeri yoktu.

Tai He salonu ise konutun diğer kısımları ile aynı lüksü taşıyordu. İçeri girer girmez vanilya aromalı mumların tatlı kokusu geliyor, giriş kapısının tam karşısında bulunan platform yetenekli bir ressamın elinden çıktığı belli olan devasa tablonun hemen önünde yükseliyordu.

Ru Hua buranın konuklara ziyafet vermek amacıyla inşa edilmiş bir salon olduğunu anladı fakat her konuk için bulunması gereken masa ve minder kombini bu salonda yoktu. Platformda bulunması gereken ev sahibinin masası da... Tabiri caizse burası bomboştu. Sol tarafta, ayın loş ışığını belirli belirsiz içeri taşıyan tam boy pencerelerin önüne estetik biçimde dizilmiş vanilya kokulu mumlar vardı sadece.

Ru Hua dikkatle etrafı incelerken Xie La hizmetçisine bir şeyler fısıldadı ve yaşlı adam hızla dışarı çıkıp kapıyı ardından kapattı. Kapanan kapının sesi ile birlikte Ru Hua bakışlarını salonda gezdirmeyi bıraktı ve Yüce Xie La'nın elindeki kılıcı ile birlikte aheste aheste yürüyüp platformun merdiven basamağına oturuşunu izledi.

Buraya kadar olan kısım yeterince anormaldi. Gücü, zenginliği ve saldığı korku dillere destan olan bu kişi namına yaraşır bir şekilde davranmıyordu fakat daha da anormal bir şey gerçekleşmeye başladı o anda: Xie La şapkasını çıkarıyordu. Yüzünü asla kimseye göstermeyen yüce Xie La!

FIND ME  •yizhan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin