Medya: 19 yaşındaki Xie La
○
Birine güvenmek ne kadar sürerdi normalde?
Bir saat?
Yüz gün?
Bin hafta?
Xie La'nınki sadece bir dakika sürmüştü.
Onun perileri kıskandıran zarafetteki hareketleri ve yumuşak ses tonu kalbini çarptırmış, göz bebeklerinde gördüğü samimiyet, ağzından dökülen "Sonra seni bambu ormanından buraya taşıdım." cümlesi ile birleşince kendini ona güvenmekten alıkoyamamıştı.
Adının Meng Ru Hua olduğunu henüz öğrendiği bu genç Anka Vadisi'nin veliahtında tarifi zor duygular oluşturuyordu. Sanki saçma derecede sahte olan hayatında gerçek olan tek şey onun bakışları, inandığı on dokuz yıllık yalanların ortasında doğru olan tek şey onun kelimeleriydi.
Ve bu çok saçmaydı.
Xie La on dokuz yıllık ömründe sınırlı sayıda insana güvenmiş, hayatını savaş yeteneklerini geliştirmeye ve kültivasyonuna adamış, çoğunlukla resmi, bazen de alaycı ve en önemlisi mantıklı bir insandı.
Elini porselen çay bardağına uzattı ve Ru Hua'nın hazırladığı gardenya çiçeği çayını usulca parmaklarının arasına aldı. Hikayeyi duyana kadar içmeyi reddettiği bu çay şimdi üç günlük susuzluğunu geçirecek yegane şeymiş gibi geliyordu. Küçük bir yudum aldı ve fincanın üzerinden gayri ihtiyari Ru Hua'ya baktı. Xie La'yı taşırken ayağına dolanan yabani sarmaşığı nasıl azarladığını anlatıyor, masum bir şekilde kıkırdıyordu.
Anka Vadisi'nin veliahtı çaktırmadan onu izlerken kalbinin sol alt köşesinde bir sıcaklık hissetti. Yeni doğum yapmış annenin bebeğini ilk gördüğü an yaşadığı o sevinç ile asırlık özlem çeken iki sevgilinin birbirine kavuştuğu andaki coşkunun karışımına benzer bir sıcaklıktı bu.
Böyle bir his var mıydı?
Bilmiyordu.
Bildiği tek şey, Ru Hua'yı ilk gördüğü anda düşündüğü şey ile aynıydı: "O gerçek değil."
Düşüncelerinin doldurduğu sessizliği Kuğu Gölü'nün genç koruyucusu "Peki senin hikayen ne?" diye sorarak bozdu. Tek cümlelik bir soruydu ama içinde birçok soruyu barındırıyordu. Kimsin? Neden yaralandın? Çektiğin acının sebebi ne?
Xie La bu soruya hazırlıksız yakalandı. Ilık çay fincanı elinde hafifçe titrerken huzursuzca ne cevap vereceğini düşündü.
Kimliğini açık etmesi tehlikeli olmasına rağmen Xie La, "Ben Anka Vadisinin veliahtıyım. Ailem klanıma yapılan ani saldırıda öldü. Beni öldürmek isteyen kişilerden kaçıyorum ve çektiğim acı annem sandığım kişinin gerçek annem olmadığını öğrenmemden kaynaklı." demek ve başından geçen her şeyi ona anlatmak istedi.
Fakat yapmadı. Kurduğu cümleler kendisine bile o kadar ruhsuz gelmişti ki böyle bir açıklamanın hiçbir değeri olmadığına karar verdi.
İşin özünde korkaklığını ona itiraf etmek istemiyordu. Bunu kendine bile itiraf etmek istemiyordu. Sadece önüne sunulan bilgi ile gerçek kimliğini bulmak, sonrasında ise bütün dünyasını acımasızca yakıp yıkan herkese bu acının kat kat fazlasını yaşatmak istiyordu.
Tutunduğu intikam ipi sayesinde nefes alabiliyordu ve Ru Hua'ya o ipi asla göstermeyecek, onun bembeyaz dünyasını kendi kaosu ile kirletmeyecekti. Bu yüzden "Hayatta kalma mücadelesi veren bir gezginim." diye yalan söyledi. Sesindeki düz ton inandırıcılık seviyesini düşürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIND ME •yizhan•
FanfictionOna ihanet ettiğinde iki dünyada da cezalandırılacağını hiç düşünmemişti fakat sonuç buydu: Elinde yeşim taşından bir kolye, kulaklarında pürüzsüz tınıda yankılanan o ses... Bul beni!