7•Aynanın içi: Cevaplanması güç sorular

605 81 100
                                    

"Başka bir sorun yoksa biz artık gidebilir miyiz memur bey?"

Yibo, Feiyu'nun sorduğu bu soruya tam karşısındaki polisin "Gidebilirsiniz." diye yanıt vermesiyle fütursuzca sandalyesinden kalktı. Yaklaşık bir saat önce şehrin en işlek caddesine atlayıp dört arabanın birbirine çarptığı zincirleme kazaya sebep olan kendisi değilmiş gibi.

Bomboş hissediyordu. Etrafında büyük çaplı birçok şey yaşanıyor ama Yibo bir türlü kendini bu gerçekliğin içine dahil edemiyordu.
Aklı, on dakika peşinde koştuğu ama gün boyu düşündüğü o adamdaydı çünkü.

Hastane otoparkındayken neredeyse çarpmak üzere olduğu kişinin o olduğuna emindi. Aniden arabanın önüne çıkmış, bir saniyelik duraksamanın ardından hızla koşmaya devam etmiş, Yibo da düşünmeden peşine takılmıştı.

Mantık çerçevesinde alınan bir kararla değil, büsbütün kalbindeki dürtüyle... Alice'in tavşanın peşinden giderken yaşadığı merak duygusuyla...

Kendini gün sonunda karakolda ifade verirken bulmasına sebep olan bütün bu kaos ise tam orada başladı. Onun panikle koşuşuna ayak uydurmaya çalışan Yibo akli dengesinin aksine karar alarak o caddeye atlayıvermiş, onu ezmek istemeyen araba ani fren yaptığı için spin atmaya başlamış, arkadaki araçlar ise durmaya yetecek kadar fren yapamadığı için birbirlerine dalmışlardı. En nihayetinde de o kişi hiç var olmamış gibi tekrar kaybolmuş, Yibo da bu karmaşıklık ile baş başa kalmıştı.

"İyi misin?" Arkadaşından gelen bu iki kelimelik soru düşüncelerini böldü. İyi miydi? Görünüşte evet fakat içinde?

Gördüğü rüyaları düşündüğünde, hissettiği  vicdan azabı kalbini dikenli tellerle çepeçevre sardığında, baktığı her yerde onun yüzünü gördüğünde?

İşte o zaman kesinlikle iyi değildi.


"Nerede kaldın?" Kun gerginlikle Xiao Zhan'a baktı ve mazot kokusu ile dolu olan garajın asma katındaki odayı başıyla işaret etti. "Dylan geldi. Yukarıda seni bekliyor."

Xiao Zhan huzursuzca kaşlarını çattı. Gün boyu oradan oraya koşturduğu için kan ter içinde kalmıştı. Sırt çantasını Kun'a uzattı. "Manyağın biri peşime takıldı bugün. Hong Tao'nun adamlarından biri olabilir diye onu atlatmaya çalıştığımdan geç kaldım."

Kun başını salladı. Ardından hemen yandaki paslı aracın kaputundaki su şişesini Zhan'a uzattı. "Yarışmak istemediğini biliyorum ama Hong Tao bu sefer çok ciddi. Acaba diyorum ben mi yarış-"

"Sakın!" Kun'un çekinerek dile getirmeye çalıştığı öneri hızla Xiao Zhan tarafından reddedildi. Oldukça sinirli görünüyordu. "Böyle bir şeyi asla duymak istemiyorum." dedi keskin bir şekilde ama Kun'un üzüntüyle başını eğdiğini görünce yumuşak bir tonda devam etti.  "Dylan ile konuşup bir çaresine bakacağım. Birinizi daha o hastane koridorunda bekleyemem. O yüzden bana bırak bu işi."

Kun peki dercesine ona baktı. Gram şüphe ve güvensizlik yoktu içinde. Çocuk yaşta onun himayesine girdiğinden beri bildiği bir şey varsa o da; Xiao Zhan bir şeyi halledeceğim dediğinde kesinlikle hallettiğiydi.

Buna bölüm denmez. Olsa olsa bölümümsü bu ama fazlası da akışı bozardı. O yüzden bombayı buraya atıyor ve diğer bölümü yazmaya gidiyorum ben 😁

FIND ME  •yizhan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin