5•Harikalar diyarı: Sınırlar ve yapılması gerekenler

752 87 218
                                    

Medya: Xie La 🖤

Yorumlarınızı bekler iyi okumalar dilerim.


Işık hüzmesi dağılıp yerini belirli bir şekle bırakınca Ru Hua şaşkınlıkla dudaklarını araladı. "Chang Wu?"

"Selam eski dostum." diye cevap verdi karşısındaki adam. Hala gıcık gıcık konuşuyor, etrafında bulunan kişileri huzursuz hissettiren bir aura yayıyordu. Ru Hua memnuniyetsiz bir bakış attı ve "Burada ne arıyorsun?" diye sordu.

Chang Wu aheste bir kaç adımla Büyükbaba Meng'in ve Ru Hua'nın önünden geçip sırtını terasın trabzanlarına yasladı. Dudağının kenarı hafifçe kıvrılmıştı. "Neden burada olduğum bariz belli değil mi?"

Tehditkar bir şekilde Xing Fei'nin uyuduğu odayı başıyla işaret ettiğinde Ru Hua hızla ona doğru atıldı fakat büyükbabası kolunu sıkıca tutmuştu. "Yapma." diye fısıldadı yaşlı adam.

"Ben olsam büyükbabamı dinlerdim." Chang Wu yaslandığı trabzanlardan doğruldu. Şimdi de Ru Hua'nın tam karşısına geçmişti. Alayla gülümsedi. "Kız kardeşinin hayatı benim elimde sonuçta. Senin aptal melodilerin zarar veremez ama ola ki bana bir şey olursa kız kardeşin de ölür."

Chang Wu son kelimeleri söylediğinde genç adam korkuyla donakaldı. Kendisini öfkeli bir o kadar da çaresiz hissediyordu. Saniyeler içinde bin bir seçeneği gözden geçirdi fakat yine de düşmanının suyuna gitmekten başka çıkar yol bulamadı.

Ve ne demişti?

Aptal melodi... O aptal dediği melodilerin ne kadar büyük yıkıma sebep olabileceğini bilse böyle konuşabilir miydi acaba?

Ru Hua bunu ona zevkle göstermek istese de kız kardeşinin hayatı söz konusu olduğu için kendini tuttu ve titreyen ellerini parlak beyaz cübbesinin kenarına bastırdı. Zaten hep bunu yapmıyor muydu? Sinirlense kendini tutuyor, mutlu olduğunda ise daha çok tutuyordu. Kendi kendine "Burası sınır. Daha fazla uzaklaşma yoksa mahvolursun." der gibi...

Düşüncelerini halı altına attı ve bir zamanlar sıra arkadaşı, şimdi ise bir numaralı düşmanı olan kişiye dik dik bakarak dişlerinin arasından "Xing Fei'yi eski haline getirmek için ne istiyorsun?" diye sordu.

Chan Wu ise dört gözle bu sorunun gelmesini bekliyordu. Yüzündeki pis sırıtış daha da genişledi. "Anka Vadisi'nin efendisi yüce Xie La'nın canını."


Daha önce hiçbir canlıyı öldürmemişti. Tüm hayatı boyunca Kuğu Gölü'nün koruyucusu olmak için eğitim almış, bir çok kılıç ve dövüş sanatında ustalaşmış, spiritüel enerjisini Nirvana'ya ulaştırmış fakat sadece flüt çalmıştı. Her sabah ve her akşam, aynı melodiyi...

Bu zamana kadar kullanmaya gerek duymadığın yeteneklerini Xie La'yı öldürmek için kullanman gerekecek deseler Ru Hua güler geçerdi muhtemelen fakat şu anda tam karşısında yükselen Anka Vadisi'ne ve tepenin en uç noktasında ışıldayan Shandian konutuna bakarken asla gülebilecekmiş gibi hissetmiyordu. Midesi kasılıyor, gerginliğini tüm hücrelerinde hissediyordu.

Dağa uzanan dar patikayı elindeki meşalenin loş ışığı ile seçmeye çalıştı. Karanlıkta güçlükle seyahat ediyor olsa da oraya ulaşmalıydı. Beş gündür yolculuk yapmasını, hiç istemediği büyüleri öğrenmesini sağlayan sebepten dolayı: Kız kardeşinin hayatı.

Ru Hua gücünü toparlayıp emin adımlarla tırmanmaya başladı. Kafasında senaryosunu hazırlamıştı. Oraya barışçıl bir tutum ile Kuğu Gölü'nün hediyesini götürmek için elçi olarak gidecek, efendi Xie La teşekkür mahiyeti ile kendisini ağırlarken bir fırsatını bulup onu öldürecekti. Bu plan ilk yaptığında çok mantıklı gelmişti ama yukarı doğru tırmandığı her bir adımda genç adamın kendine ve planına olan güven daha da azalıyordu.

FIND ME  •yizhan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin