Bölüm atabildiğime inanamayacağım kadar uzun bir süre olmuş gerçekten. Bu hikayeyi hala bekleyen hala var mı bilmiyorum ama varsa eğer üzgünüm cidden. Umarım bölümü benim sevdiğim kadar çok seversiniz. İyi okumalar <3
○
Dörtnala ilerleyen atların sesi bambu ormanının derinliklerinde yankılandığında Ru Hua ve Xie La küçük ama incelikle döşendiği belli olan at arabasının içinde sakin bir sessizliği paylaşıyordu.
İki adamın ani bir şekilde doğum günü partisine dalıp ortamı bozduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi keyifle Fısıltı Uçurumu'nu terk etmelerinin üzerinden 3 saat geçmişti.
Daha doğrusu keyifle ayrılan Xie La'ydı.
Ru Hua Chang Wu'nun tehditkar ve sorgulayıcı bakışları altında ezilirken, Xie La saklama zahmetine bile girmediği sırıtması ile gövde gösterisi yapmış, bir süre boyunca da gülümsemeye devam etmişti.
Xie La'yı bu kadar keyifli kılan şey ne olduğunu da anlamamıştı. Bariz bir şekilde düşman topraklarına gitmiş, yargılayıcı ve nefret dolu bakışlara maruz kalmıştı.
Ru Hua'nın ziyafet salonuna girer girmez hissettiği bu negatif aurayı Xie La'nın bilmemesine imkan yoktu.
Öyleyse neye mutlu olmuştu?
Şimdi bile, neden pencereden dışarıyı izlerken kuşların cıvıltısını ilk kez duyan biri mutlu gibi gözüyordu?
Ru Hua içinde yaşadığı kaoslara eklenen sorgulamalarla onu incelediği sırada Xie La dışarıya bakmayı bırakıp aniden Ru Hua'ya döndü. "Biliyor musun?" diye mırıldandı hafifçe. Sesi zor olan bir şeyi söylemeye hazırlanıyormuş gibi düşük tonda çıkıyordu. "Bugün, uzun zamandan sonra ilk defa biri benim yanımda durdu."
Genç koruyucu samimiyetle yapılmış bu ani itirafa şaşırmaya ve idrak etmeye fırsat bulamadan Xie La gözlerinin içine bakarak sözlerine devam etti. "Dürüst olmam gerekirse, Anka Vadisi'ni geri aldığım andan itibaren insanların benden nefret edeceğini, yanımda değil de karşımda olmayı seçeceklerini biliyordum ve beni yanıltmadılar. Bu yüzden, sen bugün benim yerime konuşup beni savunmaya kalktığında bu kadar mutlu oldum."
Ru Hua duyduğu cümlelerin ağırlığı ile kalakaldı. Onu savunma amacı taşıdığını bilmiyordu, yaptığı şeyin bu olduğunun farkında bile değildi. Bilseydi kardeşinin hayatının iplerini elinde tutan Chang Wu'nun önünde böyle bir riske asla girmezdi.
Xie La'nın minnettarlık ve arzu dolu bakışlarına karşılık vermeyi bırakıp ona seni savunmadım demesi ve kendine o tehlikeli bir katil diye hatırlatması gerekiyordu.
Kaçması gerekiyordu. Aralarında oluşan çekimden, bu arabadan, en çok da ondan.
Fakat yapamayacağını da biliyordu. Beyni mantıklı argümanlarını öne sürerken, kalbi şiddetle onu savunuyordu. Ağzından "Senden nefret ettikleri için karşında durmuyorlar aslında, senden korkuyorlar." sözcükleri döküldüğünde bir kez daha kendisine ihanet ettiğini fark etti.
Anka Vadisi'nin efendisi alaycı bir şekilde gülümseyerek sağ bacağını sol bacağının üzerine attı. "İkisi arasında fark olduğunu sanmıyorum."
Genç koruyucu başını hafifçe salladı. "Yanılıyorsun. Korku insanı çok karmaşık duygulara sürüklese de en çok iki zıt kutba sürükler. Ya o kişiye çok yakın olmak istersin ya da ondan en uzak noktaya kaçmak. Sana yaklaşamıyorlar çünkü inanılmaz derecede ulaşılmaz görünüyorsun ve ..."
Cümlesinin devamını getiremedi çünkü Xie La aniden bacaklarını birbirinin üzerine atmayı bırakıp kendi köşesinden ileri doğru çıkmıştı. Ru Hua'ya doğru eğilerek "Benden korkuyor musun?" diye sordu ciddiyetle.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIND ME •yizhan•
Hayran KurguOna ihanet ettiğinde iki dünyada da cezalandırılacağını hiç düşünmemişti fakat sonuç buydu: Elinde yeşim taşından bir kolye, kulaklarında pürüzsüz tınıda yankılanan o ses... Bul beni!