12•Harikalar diyarı: Sen

520 60 175
                                    

Onunla ilk karşılaştığında 19 yaşındaydı. Evi, Anka Vadisi, yakılıp yıkılıp kendisi güç bela kaçmayı başardığında nereye gittiğini bile bilmeden günler boyunca koşmuş, izini kaybettirmek için bir an olsun soluklanmamıştı.

Ta ki o ağacın altında baygın düşene kadar.

Kalbinin üzerine yaslanan kafanın ağırlığı ile trans halinden çıkıp gözlerini açabildiğinde onun peri güzelliğindeki yüzü ile karşı karşıya kalmıştı. Şapkasındaki tülün ardından bile büyüleyici görünüyor, canını almaya gelmiş gizemli bir melek gibi usulca bakıyordu.

"Ölüm güzel bir şey galiba." diye düşündüğünü hatırladı Xie La ama gençliğinin güzelliğini taşıyan bu kişi onun canını almaya değil, ona can vermeye gelmişti. Annesi ile birlikte Xie La'yı Kuğu Gölü'ne taşımış, orada kaldığı on beş gün boyunca her gün hazırladığı ilaçlardan getirip o narin elleri ile flütünü çalarak zihninin huzura kavuşmasına yardım etmiş, en önemlisi ise kendi spiritüel gücünden aktarmıştı.

Ölümsüzler dünyasında en önemli şey spiritüel güçtü ve uzun yıllar boyunca sabır, emek, ruh ile inşa edilen bu gücü kimse kolay kolay bir diğerine aktarmazdı.

Xie La da birinin kendisi için böyle bir fedakarlık yapacağına ihtimal vermemişti. O her zaman diğerlerinden ayrı tutulan, tanrıların bahşettiği ilahilik yüzünden üstün görülen ve yaydığı kötü aura ile insanları kendisinden uzaklaştıran biriydi ama ihtimal vermediği olay yaşanmış, kurtarıcısının saf buzul enerjisi kendi yıkıcı ateş enerjisine karışmıştı. Ru Hua'nın Waon'un kalkanından kolaylıkla geçebilmesinin sebebi buydu belki de.

Unuttuğunu sansa da yıllardır içinde ondan bir parça taşıyordu.

İlk defa teşekkür ederim kelimesini kullandı o gün. İlk defa bir gülüşün bir odayı gökyüzündeki dolunayın zifiri karanlığı aydınlattığı gibi aydınlattığına şahit oldu.

İçinden çıktığı savaş, sevdiklerinin ölümü, kendi yaraları... Hepsi bir anlığına silinmiş, sadece yatağının yanıbaşında oturan ve zarafetle gülümseyen Ru Hua'nın verdiği huzur kalmıştı.

Nutkunun tutulduğunu, bildiği her şeyin tepetaklak olduğunu hatırlıyordu. Uçurumdan aşağı son hızda düşüyormuş gibi hissettiğini de.

On yıl önce de tüm benliği ile ona doğru çekilmişti. On yıl sonra da tüm benliği ile ona doğru çekiliyordu.

Ru Hua'nın Anka Vadisi'ne ilk geldiği an yaşadığı şaşkınlık gözlerinin önüne geldi. Yerde diz çöken kişinin o olduğunu fark ettiğinde kafası karışmış ama daha çok sevinmişti. Arada bir gidip onu uzaktan izlese de yıllardır bu kadar yakın oldukları tek bir zaman dilimi bile olmamıştı çünkü.

Gönderdiği ajanlar Ru Hua ile ilgili bilgileri taşıyordu evet ama Xie La hiçbir zaman gidip kendini tanıtamadı. O kötülüğün enerjisi ile karanlık dağın zirvesine doğru gittikçe yükselirken gölün durgun sularında sakin bir hayat yaşayan Ru Hua'nın karşısına geçip ne diyecekti ki?

Sana minnettarım, senden gelen sıcaklığa muhtacım gibi acınası sözlerini mi? Ya da sana karşı içimde kaybolmayan bir sevgi var mı diyecekti? İlk başta hayranlıkla başlayan zaman geçtikçe de romantik bir çekime dönen hislerini kendisi bile tam olarak tanımlayamıyordu ki...

Bu yüzden o garip duyguyu bastırmış, ateşinin yavaşça sönmesine izin vermişti. Fakat Tai He salonunda onunla uğraşıp küçük panikler yaşamasını, ardından kendi kollarına düşmesini sağladığında hiçbir zaman sönmediğini fark etti. Uzaklaştığını sanarken daha da yakınlaşmıştı ve en sonunda ikisi de bu hale gelmişti.

FIND ME  •yizhan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin