Jungkook
Güçlükle araladığım kirpiklerim irislerime dokunan güneş ile geri kapandı. Yaklaşık iki saattir uzandığım gri koltuğumdan usulca kalkmaya çalıştım. Ancak anında alnıma vuran ağrı ile sızlandım. Baş ağrım son günlerde şiddetini arttırmış, dayanılmaz bir hal almıştı. Sonunda ayaklandığımda paytak adımlar ile banyoya yöneldim. Gözlerim ayna ile buluştuğunda kendime acımadan duramadım. Dağınık saçlarım, kızarmış gözlerim, soluk tenim ve boş bakışlarım...Ne acınası ama!
Ablamın da evden gitmesiyle yalnızlığın tohumları filizlenmeye başlamıştı. Sıcacık evim beni ısıtmıyordu artık. Renkleri kirlenmiş bir gökkuşağına dönmüştüm. Kemikli ellerimi suratımda gezdirdim. Parmaklarım suratımda gezinirken aklıma o geldi; sevdiğim adam.
Kalbimdeki sızı göz pınarlarıma işliyordu. Kırık parçalarımı toparlayamıyordum. Ne olmuştu bize? Günlerdir kendime bunu soruyordum. Aramızda tek bir kusur yoktu. Hoş, kusur olsa bile fark edemeyecek kadar aşıktık. Sahiden, neydi bu? Meleklerin yanına yakışacak bir insanın bir anda bu kadar sert olması normal miydi? Hayır, kesinlikle normal değil.Hasretiyle yanıyordu yüreğim.
Kendimi iyice toparladıktan sonra kıyafetlerimi değiştirip kendimi dışarı attım. Yumuşak meltem suratımı öpüp geçerken sokakları izliyordum. Bir yere yetişmeye çalışanlar, öğrenciler, işçiler, ağlayan çocuklar...İnsanlar her zaman olduğu gibiydi; rengarenk. Şehrin hareketliliği beni az da olsa açmıştı. Uzun zamandır evden çıkmıyor, çıksam bile sadece markete uğruyordum.
Ayaklarım nereye gittiğini bilmeden ilerliyordu öylece. Ne yapacaktım şimdi? Adımlarımı yavaşlatıp düşünmeye başladım. O çocuğun yanına gitmeliydim..Hyunjin. Onu hatırladığım an vücuduma yayılan elektriği hissettim. Bedenim rahatsız olduğunu saklamıyor, kasılıp duruyordu. Hyunjin ile asla yaşanmaması gereken bir şey yaşamıştım. Bu olayı hâlâ atlatamıyor ve kendime yediremiyordum. Bize bulaşma sebebini açık bir şekilde göstermişti. Fakat bunu sindiremiyordum. İnsan sevdiğinin mutluluğunu düşünmez miydi? Yoksa ben fazla mı iyimserim?
Yüreğim usul usul sıkışırken okul yolunda ilerliyordum. Okulun biraz ilerisinde basketbol sahası bulunuyordu. Hyunjin ve tayfası genellikle orada takılırlardı. Bir umut orada olmasını diledim. Basketbol sahasına çok az kalmıştı ve ben yavaş yavaş pişman olmaya başlamıştım. Belki de geri dönmeli ve yatağıma girmeliydim. Hem ne diyecektim ki ona? Beni neden öptün ve ben neden seni itemedim mi?
Yutkundum. Kaçmanın mantığı yoktu. Bu zamana kadar sevdiğim adam için her şeyi yapmıştım. Her bir parçamı uğruna satabilecek hale gelmiştim. Adını duyduğumda bile parıldayan gözlerimi aptalca olaylar için ağlamaktan parçalamıştım. Her şeyle yüzleşmeye hazırdım. Kendimi cesaretlendirdikten sonra sahaya girdim. Tam da tahmin ettiğim gibi terli tişörtleri ve ıslak saçları ile maç yapıyorlardı.
Sahaya girdiğim an bana dönen birkaç kahverengi göz ile olduğum yerde kasıldım. Hyunjin de dahil kimse beni beklemiyordu. Gerçi ben de kendimi burada beklemiyordum. Beni gören Hyunjin önce arkadaşlarına baktı ve yanıma yanaştı. Uzun sarı saçları alnına ve ensesine yapışmış, derin derin nefesler alıyordu. "Ne işin var burda?" Sorgulayıcı gözler ile beni süzüyordu. Boğazımı temizledim ve pembe dudaklarımı araladım, "Konuşmamız gerek." Kaşlarını kaldırdı, "Neden?" Sinirle alt dudağımı ısırdım, "Soru sorma. Konuşmalıyız."
Hyunjin arkadaşlarına dönüp baktı. Hepsi yorgun gözlerle bizi izliyordu. Changbin denen çocuk ise gözlerini kısmış neler olduğunu çözmeye çalışıyor gibiydi. Hyunjin onaylarcasına kafasını salladı, "Tamam. Sahadan çıkalım ileride banklar var." Kafamı salladım ve ellerimi cebime koydum. Hyunjin terli tişörtünü yenisi ile değiştirdi ve sahadan çıktı. Onu takip ederken söyleyeceğim sözleri sıralıyordum. Aslında bana kalırsa onu tam burada döverek öldürmek istiyordum. Nereden ve nasıl hayatıma girdiğini bilmiyordum. Sinirle gözlerimi kırptım. Hyunjin, bir banka yayıldı ve gözlerini bana dikti. Fazlasıyla rahat ve şımarık tavırları beni delirtmeye yetiyordu.
Kaşlarımı çatarak konuşmaya başladım, "Seninle insan gibi konuşmaya çalışacağım. Diğer türlüsünü çok denedim. Ancak bazı insanlar anlamamak için yemin etmiş gibi davranıyor." Kaşlarını kaldırdı ve alayla gülümsedi, "Ee?" Ona doğru eğildim ve hafifçe yakalarından tuttum, "Eesi şu, bizi rahat bırak. O gün yaşananlar sadece bir hataydı. Bizden özellikle sevdiğim adamdan uzak duracaksın." Tuttuğum yakalarını sıkılaştırdım, "Eğer onun tatlı canını azıcık da olsa sıkarsan, sana gram acımam." Dediklerim ile yutkunmuş ve gözlerini gözlerime dikmişti. Ne kadar rahat biri gibi gözükse de gözlerindeki endişeyi saklayamıyordu. Yoğun bir şekilde yüzümü incelerken mırıldandı, "Tehdit edilmekten hoşlanmam, Jungkook." Beni üzerinden ittirdi. "Söylesene, ona neden bu kadar bağlısın? Hayır anlamak istiyorum. Onu bu kadar değerli yapan şey ne? Ona baktığım zaman gördüğüm tek şey acizlik." Duyduklarım ile sertçe boğazına yapıştım. Gözlerim faltaşı gibi açılmış, tıslayarak konuşuyordum, "Sakın! Sakın bir daha onun hakkında konuşma."
Hyunjin hayret içerisinde bana baktı. Nefes nefese kalmıştı. Umursamadım ve boğazını sıkmaya devam ettim, "Hayatımdan siktir git. Beni rahatsız etmekten başka bir boka yaramıyorsun. Mutsuzluğun ve kıskançlığın umrumda değil, umrumda değilsin." Ne dediğimi bilmiyordum. Tek bildiğim fazlasıyla öfkeli olduğumdu. Cümlelerimin ne kadar acıttığı umrumda değildi. Hyunjin, dolan gözlerini elleriyle sildi. Dudaklarını yaladı ve burnunu çekti. Ben ise ondan ayrılmış karşısında dikiliyordum. Sinirden kalkıp inen göğsüm ve titreyen dudaklarım ile onu izliyordum. Hyunjin kafasını önüne eğdi. Kısık sesle ağlıyordu. Bunu hareketlenen omuzlarından ve devamlı burnunu çekmesinden anlayabiliyordum. Ancak kalbimde en ufak bir acıma yoktu.
Fakat saniyeler içinde kıkırdama sesi duydum. Hyunjin kafasını kaldırdı. Gözlerinden yaşlar yanaklarına süzülürken kahkaha atıyordu. Anlamsız bakışlarımı suratında gezdirdim. Bu neydi şimdi? Gerçekten psikolojik sorunları olmalıydı. Davranışları aklı başında birine ait değildi. Kıkırdamalarının arasından bana doğru tısladı, "Pekala...Emin ol Jungkook, bir daha asla rahatsız olmayacaksın. Sana hayatının sonuna kadar bayılacağın bir hediye sunacağım." Yüzümü ekşittim. Ne anlatıyordu bu çocuk? Garip davranışları ürkmeme sebep olmuştu. "Her neyse..Ben diyeceklerimi dedim. Umarım dikkate alırsın Hyunjin. Dikkate almanı öneririm." Tehditkâr bir şekilde konuştuğumda yeniden güldü.
Bir şey söylemesine izin vermeden oradan ayrıldım. Gerçekten tırsmıştım. Saçma sapan konuşuyordu. Kesinlikle normal olmadığının farkındaydım. Fakat artık bunları düşünmek istemiyordum. Stresten başıma giren sızı ile hızlıca yürümeye başladım. Şu an tek istediğim şey yatağıma uzanmaktı. Evimin yolunu tutarken aklıma gelen bir düşünce ile duraksadım. İç çekmeme engel olamadım ve etrafıma bakındım. Belki de son bir şans dilemeliydim ondan. Ancak yeniden yaşanacak bir olay kalbimi daha çok zedeleyebilirdi. Tam vazgeçecek iken ayaklarım beynime ters düştü ve ezberlediğim yolu seçti; sevdiğim adamın kolları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Opere D'arte : Taekook
Fanfiction-Taehyung işitme engelli bir genç, Jungkook her şeye rağmen onun peşinden giden aşık. "Ateşe düşmeden son kez sarılmama izin ver sevgilim. Öyle bir sarılayım ki sana bu son geceymiş gibi. Bu gece kanatlarını sadece bana sar ki huzurla düşler ülke...