Bölüm 15

22 3 0
                                    

Çiçek'in verdiği bu cevap soğuk rüzgarlar esmesine neden oldu. Hakan olduğu yerde dona kalmış bir vaziyette hareketsiz duruyordu. Barbaros amca da böyle bir cevabı hiç beklemiyordu. Ama asıl dumura uğrayan Poyraz'dı. "Ne demek Çiçek beni seviyor?" Daha birkaç saat önce Hakan'la arasındaki çekimi hissetmiş hatta olası ilişkilerini kabul edeceğine dair kendisine söz vermişti. Bu nasıl mümkün olabiliyordu böyle. Fakat Çiçek'ten duydukları onu çok heyecanlandırmıştı. 

Hakan sonunda güç de olsa hareket edebildi, Poyraz'a döndü ve:

"Bana bunu nasıl yaptın Poyraz? Çiçek'e olan ilgime rağmen neden böyle bir şey yaptın?" dedi.

Poyraz itiraz eder bir şekilde parmağını kaldırmış, ileri atılmışken Çiçek onu beklemeden cevap verdi: 

"Ben Poyraz'a henüz bir şey söylememiştim. Bu benim içimde olan ve büyüyen bir şey, tıpkı senin bana beslediğin hisler gibi. Sen bana hislerini söylediğinde itiraz etmeyi çok denedim. Fakat bana izin vermedin. O kadar heyecanlıydın ki seni de kırmak istemedim. Olayların buraya geleceğini düşünemedim. Özür dilerim."


Çiçek'in ağzından çıkan her kelime, her harf Hakan için bir Çin işkencesine dönüyordu. Oysa onun için ne kadar güzel şeyler beslemişti içinde. Bu duydukları, kendi içinde kurduğu aşk ülkesine aniden gelen bir tsunami gibiydi. 

Barbaros amca Hakan'ın durumunu iyi görmediği için hemen ayağa kalktı ve onu yanına oturttu. Çiçek hala kafasını yerden kaldırmıyor, sanki şu an bulunduğu yerden yok olmak istiyordu. Poyraz bütün cesaretini topladı ve Çiçek'in omzunu sıvazladı: 

"Konuşmak ister misin?"

Çiçek kafasını ağır ağır kaldırdı ve utançtan deliye dönmüş bir şekilde başı ile onay verdi. Çiçek ve Poyraz kamp alanından biraz uzaklaşmış ormanın içine doğru ağır ağır yürümeye başladılar. Çiçek ağlıyordu.

"Çiçek iyi misin?"

"İyi değilim Poyraz, ben kimseyi üzmek istemiyordum. Böyle bir amacım yoktu."

Güzel bir ânı yakaladığını hisseden Poyraz hemen Çiçek'in ellerini tuttu ve: 

"Çiçek ben hayatımı bundan sonra senin mutluluğuna adamak istiyorum. Seni seviyorum..."

Çiçek duydukları karşısında yine şok oldu. İşler gitgide arapsaçına dönüyordu:

"Poyraz lütfen sen de yapma bunu. Ben seni sevmiyorum. Sadece Hakan'ın benden vazgeçmesi için sana böyle söyledim."

Az önce Hakan'ın yaşadığı ne varsa hepsini iliklerine kadar Poyraz da yaşıyordu. Bir dakika içinde dünyanın en mutlu insanlarından biri olmuşken bir dakika sonra dünyası başına yıkılmıştı. Daha fazla rezil olmamak için durumu toparlamaya çalıştı: 

"Ben sadece rolüme girmek istedim Çiçek, yanlış anlama."

"Burada senden benden başka kimse yok Poyraz. Bak eğer beni yanlış anladıysan gerçekten senden de özür dilerim. Ben sadece sonu belli olan bir yola çıkmak istemiyorum Poyraz. Hakan'dan belki hoşlanıyorum inan ki bunu ben de bilmiyorum. Ama bunu ona yapamam. Ben hastayım ve sonumun ne olacağını aşağı yukarı biliyorum."

"Saçmalama Çiçek. Sen iyileşeceksin, hem bedenine hem ruhuna bunu anlatacaksın ve inandıracaksın. Ben senin yanındayım, eğer Hakan'ı bu işten vazgeçirmek istersen sana yardımcı olabilirim. Ama bu ona daha fazla acı vermez mi?"

"Daha fazla acı verebilir ama daha keskin bir şekilde vazgeçmesini de sağlar Poyraz. Onun önünde bir aşk oyunu oynamamıza  gerek yok. Sen Hakan'a bundan haberinin olmadığını ve beni de sevmediğini söylersin. Benim için arkadaşlığınızın bozulmasını asla istemem."

"İstediğin gibi olsun Çiçek. Ama şimdi o gözyaşlarını sil ve kocaman gülümse."

Çiçek şefkatli bir şekilde Poyraz'a baktı ve ellerini sıktı. Sırtını sıvazladı ve teşekkür etti. Tekrar birlikte kamp alanına döndüler. Barbaros amca hala oturmuş çay içiyordu. Adeta susamış bir filin bir gölü içe içe kurutması gibi o da semaverin dibine kadar içmeye niyetliydi. Onun için bu olaylar çok sıradandı. Gençlikte bunların yaşanması kadar doğal bir şey olmadığını düşünüyordu. Poyraz, Hakan'ın nerede olduğunu sordu. Barbaros amca, karavana girdiğini söyledi. Poyraz, Çiçek'e hep birlikte konuşmanın en doğru şey olacağını söyledi. Bir an duraksayan Çiçek bunun mantıklı bir hareket olacağını söyledi. Birlikte karavanın içine girdiler. Hakan şoför koltuğunda uzaklara dalmış bir şekilde oturuyordu. Poyraz, Hakan'a seslendi:

"Hakan..."

Hakan cevap vermedi, sanki onları görmezlikten geliyor gibiydi. Çiçek de seslendi fakat Hakan bir türlü cevap vermiyordu. Poyraz, Hakan'ın cevap vermeyeceğini anlayınca konuşmaya başladı:

"Hakan neler düşündüğünü tam olarak bilmiyorum fakat beni ve Çiçek'i yanlış anlamandan korkuyorum. Benim Çiçek'in hislerinden haberim yoktu. Ben de senin gibi az önce öğrendim bunu. Çiçek'in duyguları tek taraflı Hakan, bunu bilmeni istiyorum. Ben Çiçek'e o gözle bakmadım. Hele ki senin düşüncelerini öğrendikten sonra böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmez."

Hakan yavaşça Poyraz'a döndü ve cevap verdi:

"Ben kimseye zorla sahip olamam zaten Poyraz. Ben içimde bir şeyler yaşadım ve bunu açık yüreklilikle Çiçek'e söyledim. Eğer ki benim üzülmemem için böyle diyorsan bunun bir anlamı yok."

"Hayır Hakan, az önce de söylediğim gibi Çiçek ve benim aramda hiçbir şey olamaz."

Yine gözleri dolan Çiçek, Hakan'a yaklaştı:

"Hakan ben senin üzülmeni istemiyorum."

"Seninle olmak isterdim fakat olmadığı için her şeyi yakıp yıkacak halim yok. Sana olan saygım asla azalmaz ve ben bu olayın gezimizi mahvetmesini gerçekten istemiyorum. Bu yüzden lütfen bu olayı unutalım artık. Burada kapatalım bu konuyu."

Duyduğu cevaplardan çok memnun olan Poyraz, Hakan'a sarıldı. Çiçek de bu sevgi yumağına katıldı. Birlikte bir karar almışlardı. Bu yaşanan tatsızlıklar gezinin önüne asla geçmemeliydi. Özellikle Hakan ve Poyraz için bu daha önemliydi. Sonuçta amaçları Çiçek ve Barbaros amcayı rehabilite etmekti. Birkaç tatsız ve istenmeyen olay buna engel olmamalıydı. Üçlü, Barbaros amcayı daha fazla yalnız bırakmamak için karavandan ayrıldı ve kamp alanına geldi. Barbaros amca eline bir kötek almış ateşi karıştırıyordu. Üçlünün geldiğini görünce konuşmaya başladı: 

"Güzel bir orman, güzel bir kamp, demli bir çay ve bir aşk üçgeni. Genelde çay içerken dizi izlerdim, sayenizde burada da o eksikliği hissetmedim çocuklar."

Hakan ve Poyraz kendini gülmekten alamadı. Barbaros amcanın enerjisi sanki her geçen saat daha da artıyordu. Bu da ikisinin çok hoşuna gitmişti. Yolculuk sonrası Ali de Barbaros amcayı böyle gördüğünde çok sevinecekti. Tekrar ateşin başında toplandılar, hava çok sıcak olmadığı için yaktıkları ateş de çok büyük değildi. Sakin sakin yanıyordu. Barbaros amca bir ateşe bir de gökyüzüne baktı: 

"Yaşamak, var olmak aslında gerçekten olağanüstü bir şey. İntihar etmeden önce bir demlik çay içseydim belki de hiç böyle bir şeye kalkışmayacaktım."

Barbaros amca kahkahalarla gülüyor, elindeki çayı içerken ''Immmmm!' diye sesler çıkarıyordu. Poyraz onun gülmesiyle keyifleniyordu. Bu da çok güzel bir histi. Üniversiteye gittiği dönemde sınıfta test çözerken veya kitap okurken gülüp kahkaha atan sınıf arkadaşlarından nefret ediyordu. Ne kadar da aptalmışım diye düşündü. Çiçek ise Barbaros amcanın bu durumunu pek normal bulmuyordu. Sonuçta birkaç gün içinde ne değişmiş olabilirdi ki? Belki ölüm hissinin korkutuculuğunu yaşama sevinciyle bertaraf etmenin özgürlüğüydü bu fakat yine de onun bipolar olabileceğinden şüphelendi. Fakat bundan bahsetmedi. Bütün bir gece hayat hakkında konuştular. Pişmanlıklarından, sevinçlerinden ve gelecek hayallerinden birbirlerine bahsettiler.  Saatlerce konuştular. Böyle keyifli sohbetlerde zamanın ne kadar çabuk geçtiğinden birbirlerine söylenip durdular. Daha sonra Barbaros amca, Hakan ve Çiçek yatmak üzere karavana girdiler. Poyraz biraz daha oturmak istediğini söyledi. Anne ve babasını düşünüyordu. Onları ne kadar özlediğini hissettiğinde içi ürperdi. Onları bir daha göremeyecek olmanın acısını hiçbir sınav, hiçbir düşünce ya da hiçbir felsefi düşünce hafifletemezdi. Ama bütün gün onların acısıyla yaşayamazdı. Biraz daha oturduktan sonra kampın ateşini söndürdü. Söndüğünden emin olduktan sonra karavana doğru ilerledi. Fakat tam o sırada karavanın arkasından beyaz önlük giymiş, doktora benzeyen birinin geçtiğini gördü. Dikkatli bir şekilde bir sağa bir sola baktı. Karavanın arkasına doğru hızla koştu. Fakat burada kimse yoktu. Biraz daha bölgeyi kolaçan ettikten sonra günlerdir uyuyamamanın vermiş olduğu sanrıların bir oyunu olduğunu düşündü ve karavana giderek uyumaya çalıştı. 

Ertesi sabah yaşananların izleri yok gibiydi. Çiçek karavandakileri güzel bir sabah sporu için uyandırmıştı. Barbaros amca önce kahvaltı yapmanın daha doğru bir fikir olduğunu söyledi fakat Çiçek spordan sonra daha iştahlı bir şekilde kahvaltı yapmanın mantıklı olacağında diretiyordu. Hakan dünkü kadar üzgün gözükmüyordu. Bütün gece Ali'ye verdiği sözlere sadık kalmanın her şeyden hatta sevgiden bile daha önemli olduğunu düşündü durdu. Poyraz haftalardır olduğu gibi yine çok az uyumuştu.

Hafif tempoyla koşmaya başladılar. Gittikçe daha da tempo yaptılar. Yaklaşık 10 km kadar koştuktan sonra kıyafetlerini değiştirip kahvaltıyı hazırladılar. Barbaros amca koyun sürüsü görmüş kurt gibi sofraya saldırdı. Gülerek ona bakan gençlere ağzı dolu bir şekilde şöyle cevap verdi:

''Bu kadar yaşlı bir adamı böyle at gibi koşturursanız sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız.''

Kahvaltıdan sonra denize gitmeye karar verdiler. Çiçek denize gideceği için çok heyecanlıydı. Uzun zaman sonra ilk defa denize girecekti. Sonuçta buraya gelmelerindeki en büyük sebeplerden biri Çiçek'in deniz sevgisiydi. Barbaros amcayı da güç bela ikna ederek karavanı çalıştırıp sahile doğru yola çıktılar. Hakan yol boyunca Çiçek'in mayoların içinde ne kadar güzel ve alımlı olacağını hayal edip durdu. Bu hayallere kendini o kadar kaptırdı ki bir ara neredeyse direksiyon hakimiyetini kaybediyordu. Poyraz tedirgin bir şekilde ona baktı fakat Hakan kendini hemen topladı ve yola konsantre oldu. Plaja geldiklerine bazı şezlongların henüz boş olduklarını gördüler. Çünkü çok erken saatte gelmişlerdi. Hakan, Poyraz ve Barbaros amca giyinmek üzere soyunma odalarına gittiler. Barbaros amca bu yaşta şekilli bir şort giymenin onu küçülteceğine inanıyordu. Fakat Hakan bu görüşleri bırakıp suyun tadını çıkarması gerektiğini söyledi. Hakan şortunu giyip hemen şezlonga koştu. Poyraz ve Barbaros amca başta Hakan'ın neden koştuğuna anlam veremiyorlardı fakat Hakan'ın amacı daha sonradan belli oldu. Çiçek mayosunu giymiş denize doğru koşuyordu. Bu koşuş sanki yıllardır anne özlemi çeken bir evladın annesine kavuşması kadar heyecan vericiydi. Hakan adeta büyülenmiş gibi bakıyor, büyük gözleriyle Çiçek'i keskin bir göz hapsine alıyordu. Çiçek, o beyaz teniyle denizin içinde adeta masaldan fırlamış bir deniz kızı gibi duruyordu. Hakan da denize girip Çiçek'le zaman geçirmenin harika olacağını düşündü. O da denize girdi. Çiçek'le şakalaşıyor, onu denize sokup sokup çıkarıyor, bir an olsun yanından ayrılmıyordu. Poyraz ise şu an çok daha önemli bir işle meşguldü. Barbaros amcanın sarkmış ve buruşmuş derisine güneş kremini güzelce yediriyordu. Poyraz "Tamam Barbaros amca, bak her yerine sürdüm işte." demesine rağmen Barbaros amca "Bak buraya sürmedin, he tam oraya sür bak... Yanmayı göze alamam." diyordu. 

AYKIRI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin