Bölüm 13

36 3 0
                                    

Hakan silahını bir sağa bir sola tutuyor, gelecek tehlikelere karşı kendini korumaya çalışıyordu. Bir taraftan Ali'ye sesleniyordu: "Ali iyi misin? Aliiii!" Hakan ve Poyraz ağır adımlarla salona girdiklerinde Ali'nin kanlar içinde yerde yattığını gördüler. Hakan hemen Ali'nin yanına koştu. Dehşet içinde durumunu ona sorarken, Ali acı içinde inliyordu. Başına bir darbe almış, kafası oluk oluk kanıyordu. Ali'yi kaldırmak için Poyraz'dan yardım isteyen Hakan, bir taraftan da üstünü çıkarmış Ali'nin kafasına tampon uyguluyordu. Yüzünü yıkadılar ve tampon uygulamaya devam ettiler. Hakan ambulans çağırmak için telefonunu çıkardığı sırada Ali kolundan tuttu ve:


''Ben iyiyim Hakan sakin ol. Şimdi git önce dış kapıyı kapat sonra bana bir bardak su getir.''

Ok gibi yerinden fırlayan Hakan hızla kapıyı kapattı ve Ali'ye istediği suyu getirdi. Suyunu içen Ali yavaş yavaş kendine geliyordu. Poyraz panik içinde sorular soruyordu:

''Bunu sana kim yaptı Ali? İyi misin, hastaneye gidelim mi?''

Başından yüzüne damlayan kan damlalarını silen Ali sakince cevap verdi: 

''Olay aşağı yukarı beş dakika kadar önce oldu. Kapı çaldı. Genelde kapıyı deliğine bakmadan önce açmam ama bu kez nedense açtım. Kapıyı açar açmaz kafama bir beyzbol sopası yedim. O kadar afalladım ki yere yığıldım. İçeriye giren kişinin suratında maske vardı ve simsiyah giyinmişti. Tek kelime etmedi ve salona doğru yürümeye başladı. Ben sürüne sürüne kapı eşinden salona doğru giderken bir kere daha kafama vurdu, sonrası siz geldiniz zaten. Şimdi sizden evin eşyalarını kontrol etmenizi istiyorum. Hakan bak bakalım televizyona laptopa falan, yerinde duruyor mu? Odalar dağınık mı?''

Hakan yine şimşek gibi fırladı. Beş dakika kadar bütün odaları kontrol ettikten sonra tekrar salona geri döndü:

''Ali bütün odalar olduğu gibi duruyor. Hiçbir dağınıklık yok. Televizyon ve diğer elektronik eşyalarda yerinde. Kim bu adam neden sana böyle bir şey yaptı?''

Suratı yaşadığı acıdan dolayı  şekilden şekle giren Ali güçlükle cevap verdi:

''Bilmiyorum Hakan, ama öğreneceğiz merak etme.''

''Cüzdanın yerinde mi? Bir de ona bak istersen Ali''

Cebini kontrol etmek için doğrulmaya çalışan Ali müthiş bir acı çekti. Poyraz yardım etmek için yanına yaklaştığı sırada Ali onu kolu ile geri itti. Cüzdanı yerinde duruyordu. İçini açtı, paraları da yerli yerindeydi. Fakat paraların arasında bir not kağıdı vardı. Kağıdı açtı ve yüksek sesle okudu:

''Bu cinayet herkes gibi sizi de korkuttu biliyorum. Bütün gazeteler işlediğim bu cinayeti ballandıra ballandıra anlatırken, benim acılarımdan bir kelam bile bahsetmediler. Kendinizi adalet sağlayıcısı veya aykırı serseriler olarak tanımlıyor olabilirsiniz fakat bu iş sizi aşar. Bir daha bu cinayet hakkında  bir tek kelime bile etmeyeceksiniz. Yoksa teşkilatınızı başınıza yıkar, sizi mahvederim. Akıllı olun...''


O an herkes dehşet içinde birbirine baktı. O korkunç cinayeti işleyen katil, Ali ve ekibinin cinayeti araştırdığını biliyordu. Fakat bu nasıl mümkün olabilirdi? Poyraz ve Hakan korkmuş bir şekilde Ali'ye bakarken, Ali de her zamanki sakinliğinden uzak bir şekilde kağıdı okuyordu. Okurken gözleri büyüyor, yüzünün şekli değişiyordu. Hakan yutkunarak sordu:


"Ali bu nasıl mümkün olabilir? Bizim cinayeti araştırdığımızı nereden biliyor bu?"


Ali başındaki keskin ağrıyı unutarak cevap verdi:


"Bilmiyorum Hakan. Ama üç türlü seçenek var: Birincisi ya katil aramızda. İkincisi ya katilin köstebeği aramızda. Üçüncüsü katil polis teşkilatının içinde. Çünkü bu cinayeti araştırdığımızı emniyet teşkilatındaki adamlarımız dışında kimse bilmiyor. Aklıma gelen mantıklı düşünceler bunlar. Fakat böyle düz düşünmemek de lazım. Her şey olabilir. Şimdi sakin olalım. Poyraz sen bu kağıdı al ve şuradaki çekmecenin içine koy. Belki parmak izi bulabiliriz. Hakan sen de arabayı hazırla, kafama bir baksınlar. Hastane hemen ileride zaten. Poyraz sen bizi burada bekle." 


Poyraz başı ile tamam işareti verdikten sonra kağıdı çekmeceye koydu. Hakan da Ali'nin koluna girdi ve ona arabaya kadar yardım etti.

Ali hastaneye giderken kafasında binbir düşünce ile boğuşuyordu. Ona göre içerden birinin ihanetine uğramıştı. Bu ilk defa olan bir olay değildi, fakat belki de en önemlisi olabilirdi. Düşüncelerin verdiği buhran, kafasının acısı ile birleşince inanılmaz bir acı hissetti. Ali, sürekli Hakan'a: "Hadi acele et, başım kazan gibi" diyordu. Hakan da gaza kökledikçe köklüyordu. Sonunda hastaneye gelmişlerdi. Ali'nin gerekli tüm muayeneleri yapıldı ve önemli bir şey olmadığı anlaşıldı. Merakla test sonuçlarını bekleyen Hakan da derin bir nefes aldı. Kafasına dikiş yapılan ve sargı ile güzelce sarılan Ali ise aldığı ağrı kesiciler ile kendini daha iyi hissediyordu. Hakan, sakinlikten uzak bir şekilde odanın içinde turluyordu. 

AYKIRI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin