Prolog

2.8K 1.2K 508
                                    

Oldukça erken uyandım bu sabah

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Oldukça erken uyandım bu sabah.
Ne yapayım, uyku tutmuyor.

Fazla oyalanmadan kalktım yataktan. Hani senin aldığın şu sarı elbise vardı ya, onu giyindim.

Etrafı öylece bırakıp çıktım dışarı. Doğruca senin evine gittim. Kapıyı çaldım ama açmadın her zamanki gibi. Bende mecburen yedek anahtarla girdim.
İlk önce kokunun sindiği odana gittim.

Ah sevgilim, kaç kez söyledim sana bu kadar dağınık olma diye. Bak yine her yer savaş alanı gibi olmuş.

Pardon unutmuşum, geçen sinir krizi geçirip ben dağıtmıştım burayı değil mi?

Yok yok seni arayıp da bulamadığımdan değil. Babamın bana son hediyesi olan şu çok sevdiğim küpeleri kaybetmişim de onu ararken dağıldı.

Kendime kızıp hemen toparladım odanı. Sonra mutfağa geçtim. İlk önce balkondaki çiçeklerine su verdim ardından çay demlemek için ocağa su koydum.

Sen seversin çayı.

Her seferinde rezalet olan ama senin sırf beni kırmamak için öve öve bitiremediğin kekten yaptım sonra.

Sofraya iki bardak iki de tabak koydum. Çayları ve keki servis ettikten sonra sandalyeye oturdum ve gelmeni bekledim.

Ama sen yine gelmedin sevgilim...

Canın sağolsun artık yarına kısmet.
Hem kek yine çok kötü olmuştu. Ama söz veriyorum bir gün güzel yapmayı da öğreneceğim.

Çıkardığım bulaşıkları yıkayıp çıktım evden. Bugün sokaklar fazla sessiz sanki.

Aklıma gelen şeyle olduğum yerde durdum. Portakal'ın yemini vermeyi unutmuşum. Bu aralar biraz fazla unutkanım da.

Hızla eve geri döndüm yemi vermek için. Sanki hissetmiş gibi akvaryumda dört dönmeye başladı.

Sevgilim yemleri nereye koydun? Bulamıyorum. Hah şimdi gördüm. Neden bu kadar yükseğe koyuyorsun? Herkesin boyu senin gibi bir seksen beş olacak değil ya.

Zor da olsa yemleri alıp verdim balığına. Aman dur kızma hemen. Tamam onun bir adı var; balık değil, Portakal.

Burada olsan böyle derdin değil mi?

Portakal bana bir şeyler söylüyor. Sanırım o da özlemiş seni. Tıpkı benim gibi.

Madem sen benim yanıma gelmiyorsun o zaman ben gelirim.

Kararlılıkla tekrar çıktım evinden.
İnsanlar neden bana hortlak görmüş gibi bakıyor?
Hiç mi ağlamış bir kadın görmemişler?

Hayır canım ağlamadım. Sadece gözlerim kızarık biraz. Biliyorsun alerjim var.

Bak alerji deyince aklıma geldi. Her ne kadar beni hapşırtsalar da sen seversin çiçekleri.

Yol üzerinde bir çiçekçiye uğrayıp bir demet çiçek aldım senin için.

Ve sonunda geldim işte!

Adımlarım yavaşladı aniden. Buraya gelince böyle oluyor hep.
Her ne kadar yavaş da olsa bir şekilde ulaştım yanına.

Elimdeki çiçekleri mezarının üzerine bıraktım.

Sonra uzun uzun mezar taşına baktım. İnanmak için. Ama diğer insanların 'öldü' demesi gibi o mezar taşı da yetmedi bu saçmalığa inanmama.

Her gün evine geliyorum belki orada bulurum seni diye. Kapıyı çalıyorum ama açmıyorsun. Umudumu kaybetmeyip anahtarla giriyorum içeri. Evin her yanında seni arıyorum ama bulamıyorum.

Sonra burada buluyorum kendimi, mezarının başında.

Altmış yedi gün olmuş bugün. Haberin yok ama saydım günleri.

Sensiz bir gün bile geçiremezken altmış yedi gün geçmiş sevgilim.

Bak yanındayım işte, hissedebiliyor musun beni?
Seninle konuşuyorum, duyuyor musun sesimi?
Ya da özledin mi beni?

Yemin ederim çok denedim yanına gelmeyi. Ama hep engel oldu birileri. Görüyor musun bileğimdeki sargıları?

Benim artık ölmeye bile mecalim kalmadı sevgilim.

Ben Kayla Sarcı. Batan bir gemiyi bekleyen ölü bir limanım.

Tarçın Kokuyor ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin