Gitmeden önce bana eğer bir gün tarçınlı keki güzel yaparsam, Portakal'ı ve çiçekleri seversem geri geleceğini söyledi.
Yemin ederim çok denedim. Sırf sen sevdin diye bende sevdim onları.
Ama hâlâ tarçınlı keki güzel yapamıyorum. Zaten sende gelmiyo...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
102. Gün
Sensiz, bir enkazın altında gibiyim.
Deprem olmuş, bir şehir yıkılmış ve ben o koskoca şehrin altında kalmışım.
Kimse duymamış yardım isteyen sesimi. Öylece ölüme terk edilmişim.
Kendi yaralarını kendi sarabilen birisiyim neyse ki. Ama artık benim de gücüm yetmiyor yaralarımı kapatmaya. Çünkü bütün yara bantlarım bitmiş. Üzgünüm ki artık gizleyemiyorum acılarımı.
Gülümsemek için taktığım tüm maskelerim düşmüş. Şimdi nasıl inandıracağım insanları iyiyim dediğimde?
Ya da boşver, insanları takan kim ki? Eğer annem bile inanıyorsa iyi olduğuma diğer insanlar pekte önemli değil.
Bazen bir an geliyor güzel bir şey oluyor. Gülüyorum, gerçekten içten gelerek. Sonra durup düşünüyorum, acaba gülünce sana ihanet mi ediyorum diye.
Bir tarafım diyor ki o senin mutlu olmanı ister. Diğer yanım diyor ki gülmek sana yasak.
Uzunca bir süre düşündüm ve psikoloğa gitmeye karar verdim. İşe yarar mı, iyi gelir mi bilmiyorum ama deneyeceğim.
Ben geçenlerde bir şey yaptım... Yine senin evine gitmiştim. İçeriyi havalandırdım, resimlerimize baktım. Sonra dolabından bir kıyafet çıkardım. Senin yerine koyup sarıldım ona. Senin yatağına uzanıp, senin kokunlauyuyakaldım.
Gözlerimi açtığımda ilk önce anlam veremedim. Sonra kollarımın arasındaki kıyafetini görünce bir ağlama tuttu. Bundan sadece 102 gün önce onun yerinde sen vardın.
Canım yandı, çok yandı. Son 102 gündür acılarımın tek adı sendin. Şimdi bir de kardeşim eklendi arasına. Hani senin Küçük cadı diye sevdiğin kardeşim. Artık gerçekten çok ağır gelmeye başladı.
Çıksam bir binanın tepesine. Aşağı bıraksam kendimi, tutar mısın beni?
•••••
Sarı saçlarım dağılıp birbirine girmiş, gözlerime kan oturmuştu. Stresten dudaklarımı ve tırnaklarımı yemekten başka bir şey yapamıyordum.