İşitme cihazlarımın pillerini değiştirip evden çıktım. Son zamanlarda erkenden kalkar ve evden çıkar olmuştum.
Gece geç gelme gibi bir huyum yoktu, hiç olmamıştı.
Hızlı adımlarla sokakta ilerlemeye başladım.
Son iki yıldır kendimi işime ve Veraya vermiştim. Boş durmaya katlanamıyordum. Şeyda gittiğinden beri böyleydim ve belki de onun gidişi düşündüğümden daha olumluydu.Onu unutamamış değildim, unutmuştum. Kimse vazgeçilmez değildi. Sadece bende bıraktığı o incinmişlik duruyordu. Sevilmemişliğin o buruk hissi, bunu düşmanım bile hissetsin istemezdim.
Onunla olduğum anları mutlu anlar sanıyordum, aslında bir savaşın ortasında olduğumu çok sonraları anlamıştım.
Psikolojik bir savaş altındaydım, belki de sadece bir psikolojik şiddet. Her türlü mağlup olmuştum.
Binadan içeri girip alt kata indim. Herkes çoktan gelmişti bile, saat 6'da evden çıkmış olmama rağmen yürüyerek geliyor olmam biraz gecikmeme neden oluyordu.
Yaklaşık bir saat kadar yürüyordum.
Kapıdan içeri girdiğim gibi şefin sesini duydum.
"Ah, sonunda! Her zamanki gibi geç kalmalara doyamıyorsun Vefa!"Orkestra şefi beni kovsa da hepimiz rahatlasak..
"Geldim, başlayalım hadi hemen. Akış listesi hazır mı?"
"Hayır, henüz değil. Aslında bir sorunumuz var..."
Ali'ye döndüm, yine ne sorun çıkarmıştı?"Bana bakma, valla ben bir şey yapmadım. Sorun ben değilim, Rana."
Gözlerimin insanların üstünde gezdirip tanıdık olmayan, o tek yüzde durdurdum. Gelmiş miydi? Şimdiden?
"Merhaba, Vefa Kederli," diyerek elimi uzattım.
"Rana Dalga Poyraz, memnun oldum. Rana deseniz kâfi," elimi sıktı ve kendini tanıttı.Kısa, kızıl saçları, mavi gözleri ve bembeyaz bir teni vardı. Makyaj yapmamış olduğu belliydi, ama bu ondan bir şey götürmemişti.
"Sorun ne?"
Rana eline kemanını aldı ve çalmaya başladı. İkinci dakikasında ahenk bozuldu, hatalar yapmaya ve arşeyi bir savaş aleti gibi kullanmaya başladı. Kimse onu durdurmadı, o kemanın telini koparana dek çaldı.
"Bu ne? Şefim, övüp durduğunuz sanatçıya bir bakar mısınız?" dedim, sesim düz bakışlarım sertti. Benimle düet yapması için seçtiği isme bakın!
Rana başını yere eğmiş, kaldırmıyordu. Bu cümleyi onun yanında söylediğim için pişman oldum. Onu, durup dururken kırmıştım.
"Kusura bakmayın, bir an ani tepki verdim"
Onunla konuştuğumu anlayan Rana bakışlarını gözlerime çevirdi. "Önemli değil, haklısınız zaten."
"Ne haklısı Rana hanım? 12 yıldır çalmıyorsunuz, en azından ben öyle duydum ve bu çok normal. Biraz çalışma ile hallolur."
"Yardıma ihtiyacım var," dedi. Dolu gözlerini gözlerime dikti. Benden mi yardım istiyordu? Keman konusunda?
Derin bir nefes aldım. "Buluruz, size yardımcı olabilecek birini buluruz."
"Anlamıyorsunuz, sizin yardımınıza ihtiyacım var benim. Sıkıntımı herkese anlatamam. Yalnız bir yahut iki kişi. Sanatçı dünyasında yere düşeni kaldırmazlar Vefa bey. Benim güvenebileceğim bir siz varsınız."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Beni tanımıyorsunuz?"
Omuz silkip, "birini tanımak için cümlelere ihtiyaç yoktur ki. Bazen onun çaldıklarını dinleyerek de tanırsınız. Ben çocukluğumdan beri sizi dinliyorum. Her gösterinize geldim. Aksatmadım hiç. Bana biri yardım etse etse, siz edersiniz."
Utanarak etrafta gezdirdim bakışlarımı. Keman öğretmek istemiyordum. Hiç ama hiç istemiyordum.
Fakat, sanırım istemek zorundaydım. Onu böyle yüz üstü bırakabileceğimi hiç sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kemanist'
Short StoryPiyanist'in ikinci kitabıdır.. "Anlamıyorsunuz, sizin yardımınıza ihtiyacım var benim. Sıkıntımı herkese anlatamam. Yalnız bir yahut iki kişi. Sanatçı dünyasında yere düşeni kaldırmazlar Vefa bey. Benim güvenebileceğim bir siz varsınız."