Genç adam, güçlü bacaklarıyla ormanın derinliklerinden büyük saraya doğru koştururken nefes nefese kalmıştı. Alnındaki teri silmeye bile vakti yokken, kalbi sanki dışarıda atıyordu. Bildireceği bilgi, Krallık adına büyük bir olaydı. Ayakları büyük şehrin yoluna bastığında sadece birkaç saniye soluklandı.
Kana çalmış gökyüzüne bakış atıp tekrardan koşturmaya başladı. Şehrin içinde hızlıca koştururken etraftaki birkaç insan onu izliyordu. Üzerindeki kıyafeti kanlıydı, kılıcı hemen beline sarılıyken arada bacaklarına takılıyordu.
Acelesi vardı, fakat durmanın ve nefes almanın ne demek olduğunu o an bilmiyordu.
Yaklaşık iki dakika daha koştuktan sonra görkemli saraya gelmişti. Gözleri nöbet tutan askerlere dönerken nöbetçiler onun geçmesi için izni çoktan vermiş, sarayın büyük kapısını hızla aralamışlardı.
Genç adamın alnındaki terler gözlerine ulaşıyordu, siyah uzun saçları ensesini yakarken ağzı susuzluktan bir çöle dönüşmüştü.
Sarayın büyük salonuna geldiğinde büyük kapıyı aştı ve Kral'ın karşısına geçtiğinde durdu. Saygıda kusur etmemek adına eğildi, çenesinde birikmiş olan ter kadife halıya damladı, "Kral'ım," diye konuştu. "General Bogum," Nefesi kesildi. "Batıdaki isyanları bastırmak için gönderdiğiniz General, öldü."
Kral'ın yüz ifadesi donarken, çoktan ayaklanmış ve yere çökmüş genç adamın bedenine yaklaşmıştı. Üzgündü, yoldaşı olan askerin ölümsüz tek fani olabileceğini düşünürken, ölüm haberinin gelmesi onu şoka sokmuş ve üzmüştü.
"Nasıl oldu bu?" Diye karşılık verdi Kral. Sesinden de anlaşılıyordu şaşkınlığı ve üzüntüsü. Yüzü bile düşmüştü, genç adam Kral'ını tanımasa önünde ağlayabileceğini bile düşünmüştü.
"Tuzağa düşürdüler," Diye cevap verdi genç, Kral'ın yüzüne bakmayan gözleri kadife halıya damlayan ter damlalarını izliyordu. Kanlı ellerinin birisi kınındayken, diğer elini yumruk yaparak halıya bastırmıştı.
"Batıdaki isyankârlar, Batı'yı vermemek için etten duvar örüyorlar Kral'ım. Büyük bir topluluk var, hepsi savaş için kuşanmış. Etrafta öldürücü teller var, General Bogum gibi akıllı bir General bile çözemedi, teller vücudunu parçaladı ve anında öldü." Nefesi teklerken ilk defa başını kaldırdı, çekingen bir şekilde, Kral'ın buz gibi olan yüzüne baktı genç.
"Savaşçı, diğerlerine de haber sal." Derken, sarayın büyük penceresine adımlamıştı Kral. Sesi kızgın ve kırgın çıkıyordu. İçinde bir zamanlar silah arkadaşı olduğu adamın öldürülmesine inanamayan kırgın bir çocuk taşıyordu sanki. "Batı'yı derhâl bizim yapacak, isyanları tamamen bastıracak güçlü bir Komutan, General, Asker, herhangi biri. Halkın arasında gez, dedikodulara atla.. Ama bul onu Namjoon."
Kral'ın yüzü gence tekrar dönerken, dizleri üzerine çökmüş genç hemen kalktı ve bir elini yumruk yaparak, diğer eliyle sardı. Dudakları düz bir çizgiye dönmüştü. Gözlerindeki yoğun arayış belirtisini gören Kral, geri çekilmesi için eliyle hareket yaptı ve genç gittikten sonra tahtına kuruldu.
"Baba?"
Cılız bir ses kulaklarına iliştiğinde, sesin geldiği kısma dönmüştü Kral'ın gözleri. Aylardır yataktan kalkamayan oğlunu gördüğünde, yüzünde gözlerine varmayan bir gülümseme serildi. Arkadaşı ölmüş oğlu ayaklanmıştı ve çok karışık hissediyordu. Gülüşünü gören oğlu yavaş hareketlerle ona yaklaşmak için adım attığında, hemen kollarına sarılan Kahya ona yardım etti.
Kral yerinden hızla kalkıp, can parçasının yüzünü avuçlayarak gözlerinin biraz bile azalmayan parıltısına baktı. Onu ayaktayken görmeyi özlemişti, o bütün halkı yerlere düşüren gülümsemesini de öyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dildâde [TaeKook]
Fanfiction"Komutan Jeon, papatya'nın hikayesini bilir misiniz?" ×Kim Taehyung & Jeon Jeongguk.