"Eğer bir gün karşılaşırsak, bana düşman gibi bakma dedi ve gitti."

329 46 29
                                    

Selamlar 👉🏻👈🏻🥺

Esmer prens, yattığı yerdeki sabitleşmiş ısısı yüzünden terler dökerek birden doğruldu ve gördüğü rüya yüzünden kanlanmış gözlerini karşısındaki duvara dikti. İçinde büyükçe bir yangın hakimdi, ellerini titretiyor ve dudaklarını ısırtıyordu bu iç yangını. Başına bir ağrı nüksetmişti ve şakaklarından çenesine çizgi çeken terler, ilerlerken bitmek bilmiyordu.

Midesini bulandıran ve başını döndüren anın ardından gelen kulak çınlamasıyla hıçkırdı, ve titreyen ellerini kulaklarına kapatıp kafasını dizlerine gömdü. Dudaklarından fırlayan hıçkırıklar oklar gibi odasının duvarlarına saplanırken, arkadaşının çığlığını duyan Jimin girdi içeriye.

"Tanrım, Taehyung? Taehyung, ne oldu? Bir yerin mi ağrıyor, neden ağlıyorsun?" Jimin elleriyle arkadaşının yüzündeki gözyaşlarını silip, burnundan gelen kan yüzünden endişeli bir şekilde çekmecenin üzerindeki mendili alarak koyu kanı silmeye başladı. Düne kadar iyi olan arkadaşını birden bu kadar kötü eden şeyi bir türlü anlayamıyordu.

Yüzü kıpkırmızı olmuştu Prensin, ve dudakları mora çalmışken gözbebekleri titreyerek onu daha da korkutuyordu. Dudaklarının üstü, burnu kanadığı için kirli görünüyordu. "Ne gördüğünü anlat ve sakin ol," dedi Jimin, ve elini şakağından sürtüp saçlarına daldırarak, kafasını kendisine çevirdi ağlamakta olan arkadaşının. Gözleri korkuyla bakıyordu kendisine, sanki birisi kalbini almış bütün kanını çekmiş ve geri koymuş, o da bunları izlemiş ve bu yüzden korkmuştu.

Esmer Prens ağlayışları ve titreyişleri arasında gözlerini kapatıp kafasını sallamış ve çenesini arkadaşının omzuna sabitleyip kollarını kahyanın beline sararak güvende olduğuna kendisini ikna etmeyi denedi. Bir bütün olarak görüler yüzünden yaşadığı şeyler ona çok korkunç geliyordu, üstüne gördüğü şeylerin gerçekleşmesi ise buna tuz biber ekliyordu. Burnunu çekip gördüğü görüntülerin yine gözleri önünde oynadığını fark ettiği gibi gözlerini hızlıca açtı, ve yanağından sakince dudakları arasına karışan tuzlu gözyaşının farkına vardı.

"Bunu ilk fark ettiğimde, sen ağlıyordun," dedi Prens zayıf sesiyle, kahyanın elinin sakinleşmesi için sırtında harita çizmesi onu bir miktar da olsa rahatlatmaya başlamıştı. Kahya ise Prensin anlatmaya henüz başladığı şeyi anlamasa da sonunda kafa karışıklığının gideceğini umarak, "Sonra ne oldu?" diyerek karşılık verdi.

"Teğmen'e âşıksın, kalbin ve bütün hücrelerin onun için var olmuş sanki, değil mi?" dedi Prens, sesine hafiften bir can eklenmişti, ses tonu yüzünden kahya onun gülümsediğini düşünürken, zorlukla yutkundu. Buna ne cevap vereceğini bilemedi bir süre, sonra ise kafasını yavaşça salladı.

"Rütbelilerin yemekten sonra bahçeye çıkacağını gördüm önce," dedi Prens, sonra yutkundu. "Sen o havuza bakan bir duvara yaslıydın, Teğmen'i izliyordun. Sonra üzüldün sen, geri çekildin," Prens'in anlattıklarını dinleyen kahya, onun onlara verilen görevin ilk günü diye düşünürken, dudaklarını masum bir gülümseme ele geçirdi.

"ha ağladın ha ağlayacaktın, sonra her şeyi boş verip yine havuza döndün onu izlemek için. Ama Teğmen orada değildi, birden, sen fark edemeden seni duvara kıstırdı ve seni incitti." Prens içinden gelen hıçkırma isteği ile gözlerini arkadaşının omzuna sakladı ve burnunu çekti yeniden.

"Jimin, ben bunları rüyamda gördüm. S-sadece bunu değil, bak b-ben.." Konuşamadı, içine çok geliyordu yaşadıkları ve gördükleri. Neden böyle olduğunu bilmemesi, gerçekten lanetli bir insan olduğunu düşündürüyordu kendisine. Canı acıyordu, çünkü sadece kötü şeyler yaşanıyordu.

"Tamam, tamam, sakin ol," dedi kahya, eli Prensin sırtını biraz daha okşadı ve arkadaşının saçından öptü. Burnunu çekip gülümsemeye çalıştı o an Prens, kahya o kadar iyi bir arkadaştı ki, ona sahip olmasa belki şu an annesi gibi toprak altındaydı.

"Teşekkür ederim, her şey için," mırıldandı ve yüzünü arkadaşının omzundan kaldırıp kızarmış gözlerini arkadaşına çevirdi. "şimdi her şeyi doğru dürüst anlatacağım," dedi ve çenesinin ucundaki ıslaklığı sildi. Gözleri kapandı ve rüyasındaki mendili düşündü.

Komutanın, kendisinin kanlı burnunu silen mendili.

Rüyasında, bir kadından kanlı bir şekilde, onun Komutanına verilen mendili..

"Ben size verdiğim o sarılma görevini, senin ona âşık olduğunu, Komutan'ı sevdiğimi, onun zarif dudaklarını öpüşümü, papatya tarlasında ona yaslandığımı, onu sevdiğimi söylediğimi.. Her şeyi görüyorum. Tanrım.. Ben bunları görüyorum ve hepsi sırasıyla gerçekleşiyor.." Diye mırıldanıp, kızarık ve sürekli sulanan gözlerini sildi hemencecik. Arkadaşının kendisine nasıl baktığını bilmiyordu ama kahya onu hep anlamıştı.

"İlk önce sizi gördüm, gerçekten o sarılma görevini size vermeseydim belki de ileride aşkın yüzünden intihar edecektin Jimin.." mırıldanışı çaresiz bir kedi yavrusu sesi gibiydi Prensin, bir saate yakındır sadece böyle oturuyor olması ve aldığı nefeslerinin içini daha da kararttığı ortadaydı.

Kahya şaşırmış surat ifadesini gizlemeden, Prensin zorlandığını hissettiğinde ayaklandı ve odadaki pencereyi açarak sürgüyü kaldırdı. İçeriye dolan kuş cıvıltıları onu biraz daha iyi hissettirecekti.

"Az önce Komutan'ı gördüm rüyamda. Evleniyordu, bir k-kadınla." Konuşması sanki yok gibiydi Prensin, sesi yoktu ve kendisini duyamıyordu. Kahya arkadaşının çenesini kavrayıp yüz yüze gelmelerini sağladı. Titreyen dudakları, çiçeklerini sulamaya başlayan gözleri ve acıyan bedeni zorlukla ayakta duruyormuş gibiydi.

"Ne?" Sesini bulamayan kahya, arkadaşının yüzüne düşen saçlarını geriye ittirdi. Öğrendikleri onu daha da şaşırtırken, Prensin bunlara rağmen ne kadar güçlü kaldığını fark ettiğinde gözleri doldu. Arkadaşıyla sarılıp ağlaşmamıştı hiç.

Ve bugün bir ilk yaşanacak gibi duruyordu.

Prens zorlukla arkadaşına atılıp ıslak çenesini omzuna yasladı, ciğerleri hava doluydu ama yine de boğuluyor gibiydi. Sevdiği adamın gözyaşlarını görmüştü. Sevdiğim deyişi kulaklarında çınlar gibi olduğunda elleri kulaklarına gitti.

Kimsenin sevdiğine o gözle baktığını düşünmek bile istemiyordu. İlk karşılaştıklarında o mendille silinmişti burnu, kendi kanıyla Komutanının güzel aşkını pisletmişti.

Bunları düşünmek acıydı. Bunları düşünmek can acıtıyordu.

"O-o kadın, Komutanın kalp kırgınlığı, saf sevgisi, aşkı, mendilini kirlettim ben onun. Neden kullandı ki benim pis kanım için?" dedi Prens acı içinde kıvranarak. Jimin ateşler içinde arkadaşının sakinleşmesi için sadece sırtını okşayabiliyor, yalnızca gözyaşı dökebiliyordu.

Prensin amansız hastalığı fikrine sinsi bir yılan gibi girdiğinde, kendini durduramadan hıçkırıverdi kahya. Tek arkadaşına bir şey olmasından korktuğu için, "Güzelim, güzelim sakin ol. S-sen pis değilsin ki? Periler gibisin, Taehyung sen melek olsan melekler kendinden utanırdı. Deme böyle şeyler, sakin ol hadi," diye mırıldandı hıçkıra hıçkıra.

Göğsünün ortasına kocaman bir öküz oturmuş gibiydi, en yakın arkadaşı, aşkından alev almıştı. Kahya ise arkadaşına bir şey olacak korkusuyla, damlaya damlaya biriken suda boğuluyordu.

"Eğer bir gün karşılaşırsak, bana düşman gibi bakma dedi ve gitti, o kadın. Komutanımın kalbini düşünmeden kırdı. Ve o giderken düşürdüğü mendili almaya bile acizdi." Kısılan sesi ile konuşması anlaşılmayan Prens birkaç saniye daha, komodinin üzerinde duran zarif papatya dalını izledi.

Kara, boncuk gözlerinin feri sönmüştü.

"Biz hiç olmayacak olsak bile varız ileride bir yerde. Ki ne zamana tekabül eder, kaç yaşamlar erdiririm bilmem. Komutanımın dudaklarında soluklanmak için, binlerce kez canımı veririm."





°°°°
Yorumlarınız beni mutlu ediyor 💜
Bölümlerin geç gelmesi, sınav yılımda olmam yüzünden, eğer bu kitabı seviyorsanız kızmayın çok 🥺🌸👉🏻👈🏻

Dildâde [TaeKook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin