"Sen gecelerin kaç saat olduğunu aşk derdine müptela aşıktan sor."

140 15 6
                                    

Merhabaaa kocaman bir aradan sonra 🥺

Özlediniz mi çok 🫂

Yorumlarda buluşalım 🤍🙏🏻

___

"Senin bu Komutan, asker, hiç mi aklı yok onun?" Esmer gamzeli, elleri kılıç, dizgin sıktırmaktan kat kat daha beyazlaşmış elleri izlerken konuştu, sonra da gözleri askere çıktı. Beyaz tenli asker anlamamıştı, tabii nereden anlayacaktı ki.

"Pardon gamzeli şekerim, ne dedin?" Beklediği süslü cümleyle hafifçe sırıtıp uzun kıyafetini düzelttikten sonra ayağa kalktı Namjoon. Çok tuhaftı aralarında yaşanan şey, fakat ne onun ne de Seokjin'in bunu durdurmaya niyetleri yoktu. Öyle bir istekleri de yoktu.

Varlardı, ama varlıkları da yoktu.

"Diyorum ki akide şekeri," dedi, ellerini arkasında birleştirip koca sarayın bahçesini turlamaya başladı, Seokjin'in ardından geleceğini biliyordu. "Arkadaşın Komutan'ın, dilinin kemiği hiç mi yok? Bu kadar gaddar birisi miydi hep?" diye devam etti, sonra bir müddet son bastığı yerde dikilip ardından gelen kokulu rüzgarı fark edince yüzünü yan döndü.

"Prensin bakışları Komutanın için bir mum alevi gibi titrerken, eski gönül külünü nasıl savurdu salonda?" Bunu dobraca söylerken hiç de gocunmamıştı. Evet Prens de olsa, kendisini arkadaşı olarak görüyordu, Namjoon da Prensi kardeşi gibi severdi.

Ve abiler, kardeşlerini bakışlarından anlarlardı. Namjoon da anlıyordu.

Prens'in bakışları, Komutan için bir mum alevi gibi titriyordu.

"Bir dakika bir dakika, sen şimdi benim asalak arkadaşım olan şahsiyet için bana mı laf soktun esmer şekerim?" Seokjin alaylı, hafif de sitemli konuşmasıyla yanına gelip yürümeye devam edecekken, Namjoon'un hafif çattığı kaşlarıyla karşılaşınca durdu ve yüz ifadesini düzeltti.

"Ne dedim ya? Üzgünüm esmer şekerim ama onun ne yaptığını ben de anlamıyorum. Kafası çok karışık sanırım. Çok kızdım fakat elimden de bir şey gelmedi ki, getirdi kızı kendisiyle." Seokjin işaret parmağını uzatıp, Namjoon'un gamzesine yerleştirerek sakince konuştuktan sonra parmağını geri çekti. O aptal Komutan arkadaşını gerçekten anlamıyordu.

Güzel çiçeklerle etraflı saraya, pis büyülü birisini getirmişti. Üstelik gerçekten gönül külüydü, çiçekleri küllerle kaplama ihtimalini düşünmemiş miydi sahiden?

"Üstelik eski nişanlısıymış, hah, eğer Prens'e bir zarar gelirse ne Kral ne de halk kalır arkadaşına düşman olmayan, buna ben de dahil." Namjoon, az önce Seokjin'in yaptığı gibi işaret parmağını uzatıp göğsüne iki defa vurduktan ve ışıldayan gözlere sert bir bakış attıktan sonra oradan uzaklaştı.

Komutanın saçma eylemlerinin kurbanı bu defa, yine Seokjin olmuş, esmer askerin ardından öylece kalakalmıştı.

"Vov, bu çok iyiydi."

*

"Yaptığın saçmalık farkındasın değil mi, üstelik nasıl cüret ettin Doğu'ya zarar veren, büyülerle dolu yerden getirdiğin kadını Kral'a eski nişanlım demeyi, çok merak ediyorum doğrusu." Teğmen Min, siyah bulutlar etrafında uzanıp Büyücülerin etrafında konuştukları kadını izlerken, Komutan'a sertçe çıkışmıştı.

Komutan Jeon gergin bir şekilde önündeki harabeyi izlerken, tamamen suçlu hissediyordu. Sol yanı yangın yeriydi, gözleri üzüntüsünden, kalp ağrısından hafif parlak ve nemliydi.

Prensin çaresiz bakışları, titreyen elleri aklından çıkmıyordu. Ellerini titretiyordu.

"Üzgünüm fakat bu sorunlara neden olan şeyleri bulmak benim görevim Teğmen," diye fısıldadı Komutan, aslında fısıldamamıştı, sesinin kısık çıktığını fark edince boğazını temizledi. "bu büyülü iğrenç yaratıkla uzunca bir müddetten beridir bağım yok, o an söyleyecek bir şey bulamadığım için kaçtı ağzımdan, çok acemi bir hataydı kabul ediyorum." Kafasını gözlerini diktiği yerden kaldırıp bulanık bakışlarını, tuhaf tuhaf kendine bakan Teğmen'e çevirdi.

Dildâde [TaeKook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin