Lütfen medya ile okuyun 🥺🥺🥺🤍
İyi okumalar!
****"Jungkook?"
Komutan arkadaşının seslenişini duymamış gibi, zeytin siyahı gözlerini irislerine yaslamış, kucağında yatan bedeni izlerken nedensiz bir acı hissetmişti derinlerinde. Savaştığı hainlerin ölü mızrakları gözlerine ve ciğerlerine batıyordu sanki. Öylesine usul, lâkin acısını hissettiren sert bir duyguydu.
"Jungkook diyorum! Birisi geliyor, niye öyle bakıyorsun çocuğa geri zekalı? Kime diyorum ben!" Seokjin sahte sitemleriyle arkadaşının yanına ilerleyip omzundan dürttü sinirlice. Komutan'ın koyulaşmış gözleri sonunda kendini bulduğunda yutkundu, ardından çekingen bir şekilde onu dürttüğü elini omzundan kaydırdı.
Arkadaşının bakışlarıyla beraber tanıdık hissetmeye engel olamamıştı.
"Ne oldu?" Diye fısıldadı Komutan, kollarında yatan bedenden ayrılınca gözleri, boğazı günlerdir çölde yol tepen kervanlar kadar susamıştı, sesi hâyli kısıktı. Seokjin bir şey farketmemişcesine omuz silkip arkadaşının kucağında oturur vaziyetteki, ne olduğu belirsiz çocuğa baktı.
"Az önce sarayın giriş kapısındaki askerlerden duydum, Kral'ın arabası yaklaşıyor gibi bir şey söylediler. Hem bak, hasta arkadaşımız da uyanmış, nasılsın, nasıl hissediyorsun? Kimsin, necisin sen?" Susmak bilmeyen çenesine yumruk atılacağını hissettiğinde hemen salıncağın boş kısmına oturdu Seokjin. Jungkook'un, onun 'bu kadar' meraklı olması yüzünden rezil gibi hissettiğini biliyordu. Kısaca arkadaşına dönüp dil çıkarttı ve omuzlarını bebek gibi silkti.
Komutan elini sertçe kaldırdığı an, kucağındaki bedenin kolunu yüzüne kaldırdığını gördü, kalbi kırıldı. Masum insanlara vurmazdı ki Komutan, neden kendisine vuracağını düşünmüştü?
"Aptalca hareketler yapmasan korkutmazdın onu! Salak, niye ani hareketler yapıyorsun ki? Aman neyse şekerim, sen onu boşver. Eli yalnızca bana ve savaş meydanındaki hainlere kalkıyor onun. Ee, anlat bakalım, gel şöyle." Prens şaşkınlığını atamadan ve şu 'sürekli, nefes almadan konuşan' varlık yüzünden ne yapacağını şaşırmıştı.
Tuhaf hisleri yüzünden kafasını kanlanmış kucağına ve kucağında duran, beyaz, üzeri işlemeli mendile eğdi. Kimindi, kimin mendilini kirletmişti hastalıklı kanıyla? Elini uzatıp fazlaca kırmızıya bürünmüş bez parçasını almaya niyetlendi lâkin nasır tutmuş, şekilli ve güzel bir el ondan evvel davranarak çekmişti mendili.
"Aman, her malı da kıymetlidir. Onunla kanını nasıl temizlemeye başladı büyük bir şaşkınlık konusu. Ee hadi esmer şekerim, konuşsana sen de biraz?" Seokjin nefesinin yettiği kadar cümleyi bitirmeye çalıştığında, arkadaşının boğazını temizlemesiyle ona döndü.
"Seni savaşın ortasında dansözler gibi giydirip hainleri oyalaman için boyalamazsam bir daha konuşmayacağım Seokjin, yeter." Ortamı geren ve kesinlikle Seokjin hariç herkese gülünç gelen bu cümle ortalığı er meydanına döndürse de hasta çocuğun bir saniyeliğine gülüşü bu er meydanını dağıtmıştı.
Seokjin'in gergince gülen yüzü düşmeden Jungkook'da oyalandı, daha sonra ise yüzüne acı bir ifade koyarak ortalarında oturan çocuğa baktı. "Öyle de şakacıdır, canım arkadaşım benim." Taehyung kafasıyla onaylayıp ayakları altındaki çimene bastığında yanındaki iri cüsseli bedenin salıncaktan kalktığını hissetti.
"Siz konuşun. Oturup dedikodu yapacak normal bir insan değilim ben. Meşgul biriyim, senin aksine Seokjin. Size de geçmiş olsun." Ardından bakarken ikisinin de Komutan'dan duyduğu şey bunlar olmuştu. Prens, Komutan'ın yakın arkadaşına döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dildâde [TaeKook]
Fanfiction"Komutan Jeon, papatya'nın hikayesini bilir misiniz?" ×Kim Taehyung & Jeon Jeongguk.