"Ne oldu?" Diyerek, arkadaşının odasını gezmeye devam etti asker. Adımları büyük pencerenin hemen önünde dururken, biraz uzakta görünen havuza ve onun hemen önünde dip dibe birbirine yaslanan iki beden görmesiyle yutkunup savaş kıyafetlerini çıkartan Jungkook'a döndü.
"Bugün halktan iki kişi kral ile konuşmak isteyince, Kralın izniyle ben de onlara katıldım. İnsanlar birden bire kayboluyor ve asla bulunamıyormuş, çocuklar medyanlarda oynayamaz olmuş, satıcılar satış yapamıyormuş," diyerek, beyaz içliğinin üzerine gecelik kıyafetini geçirdi Komutan. Asker ellerini ardında birleştirip arada pencereden dışarıyı süzüyordu. Birden arkadaşının gözlerini üzerinde hissettiğinde, boğazını temizleyip gözlerine karşılık verdi.
"Ee, ne yapacağız? Keşfe mi gideceğiz?" arkadaşına yönelttiği soruyla aldığı karşılık sessiz olurken, Komutan ona doğru ilerleyip kollarını göğsünde birleştirmişti. "Bunun için görüşmek istedim seninle zaten, çok boş konuşsan da işe yarıyorsun." diyerek arkadaşının omzuna şakacı bir şekilde çarptı ve gözlerini odanın içinde gezdirdi.
"Batı ile ilgili elimizde hiçbir bilgi yok, gidenler geri dönemiyor, keşfe çıksak bile elbet bir kumpasa kurban gidecekmişiz gibi duruyor. Kafam çok karışık, ilk defa böyle bir şeye şahit oluyorum." diye mırıldanarak, ardında bağladığı ellerini çözerek Seokjin'in omzuna bıraktı ve gözlerini kapatarak bir müddet bekledi. "Kafanı çok bunaltma, fazla şeyler yaşandı bugün. Saat de geç oldu, dinlen güzelce, yarın yine konuşuruz." konuşup sessizliği bozan Seokjin arkadaşının yaptığı gibi omzunu sıvazlayarak, sıcak bir bakış attı komutana.
Ardından asker odadan ayrılmış, Komutan ise biraz nefes ihtiyacı ile pencereye dönmüştü. Havuz dibinde gördüğü, fakat kim olduğu belli olmayan iki beden görüş açısına girdiği gibi kaşları çatıldı.
Hareket bile etmeden birbirine sarılan iki bedeni izledi bir müddet, sonra başının ağrıdını hissederek doğrulup iki parmağını şakağına götürerek başını ovdu. O iki kişinin kendini ilgilendirmediğini aklettiğindeyse, yeni odasında ilk uykusunu almak için yatağa uzandı.
Odasındaki mum ışığını söndürüp gözlerini de kapattığında, bilincini sıkan batı konularıyla uykuya daldı.
Lâkin pencere önünde dikildiği zamanlarda onu kendi odasından gözleyen Prensin varlığına, dikkat etmemişti.
*
Gözlerini açıp önce nerede olduğunu tartarak, kollarını gerdi Komutan Jeon. Akşamdan sabaha güzelce bir uyku çekmişti, beyni bu sayede rahatlayıp gevşeyerek bütün olumsuzluklara karşı cephe almıştı.
Ayaklarını büyük yataktan sarkıtıp, bozulmuş uzun saçlarının omuzlarından sarmasına izin verirken ayaklarına kenardaki misafir terliklerini geçirdi ve sıcaklamış odanın biraz nefes alması için, pencereye ilerleyerek iki sürgüyü de ittirdi. Yüzüne vuran güzel çiçek kokuları sayesinde derince soluklanıp ciğerlerine bayram ettirdi.
Birkaç dakika boyunca pencere önünde dikilirken, bahçedeki hareketlenmeyle beraber gözleri oraya döndü. Kahya Jimin, elleriyle diktiği çiçekleri teker teker Prense gösterip gülümseyerek işine devam ediyordu.
Karnının acıktığını hissettiğinde gözlerini onlardan ayırıp kıyafetlerini giyindi ve yüzünü yıkadıktan sonra sarayın büyük mutfağına indi. Kral dünki konuşmalarında kendisinin evindeymiş gibi rahat olmasını tembihlemişti.
Geceden beri nasıl güzel bir uyku çekişini sorgulamayı istemese de, uzun zamandan sonra deliksiz uyuduğu ilk seferdi. Gözleri en fazla bir saat kapalı kalırdı.
Önüne konulan çeşit çeşit kahvaltılıklar hariç, ballı sütlü çöreklerden bir tane yiyerek karnını doyurdu ve güzel havanın tadını çıkartmak için bahçeye adımladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dildâde [TaeKook]
Fanfiction"Komutan Jeon, papatya'nın hikayesini bilir misiniz?" ×Kim Taehyung & Jeon Jeongguk.