"Tüm güzel çiçeklere diz çöktürdüğünden habersizce yaşıyorsun."

325 54 33
                                    

Yorum 🥺😔👉🏻👈🏻
••

Jimin, ağrıyan başını ovarak tam saatinde bahçeye açılan kapıyı açtığında, diğer taraftan kapıyı aralamak için ittiren Teğmen Min'i fark ederek geriye çekilmiş, kafasını öne eğerek selam vermişti.

Aslında Jimin, tam olarak Teğmen Min'i görmek istiyordu. Prens'in ikisine görev olarak verdiği o, 'sarılma' işini bitirmek, canının daha fazla yanmaması ve daha fazla incinmemesi için zorlamaması gerektiklerini anlatmak istiyordu.

Çünkü Teğmen Yoongi, bunu bir görev olarak kabul edip her zaman tam saatinde ketum tavrıyla yerine getirirken, gerçekten de sıcacık kollarına giriyordu Kahyanın. Jimin o anlarda cennette gibi hissettiğinden ve sevdiği adamın saçlarını koklayabiliyor olduğundan hoşnut olsa bile, Teğmenin bunu zorunluluktan yaptığını hatırlayınca gözleri doluyordu.

Kalbi, kendinden imkansız bir şey istemişti.

Belki de bu kadar imkansız oluşuna tanrı dayanamayıp bir şans olarak Prensi göndermiş olabilirdi fakat, bu kaderi kimse değiştiremezdi. Herkesin işi ayrıydı, görevleri, yakın davranacağı kişiler. Jimin bunu dün gece boyunca düşünmüş, artık bu görevi devam ettirmelerinin sebebi olmadığını fark ederek kendisini, can yakıcı konuşmasına hazırlamıştı.

Ne kadar canı yana yana konuşacak olsa bile, yanlış bir şey söylememek için konuşacağı şeyleri önceden hazırlamıştı.

"Teğmen Min," dedi kafasını kaldırırken Kahya. Yoongi tıpkı kendisi gibi eğilip selam verdikten sonra kalkmıştı. "Ben de seni bekliyordum, gidelim hadi." Teğmen'in sözleri konuşmaya hazır Jimin'in yüzündeki ifadeyi dondururken Yoongi kapıyı aralayıp dışarıya çıkacakken kafasını ona çevirip bakınmıştı.

"Gelmiyor musun?" Sorduğu sorunun üzerine elini de geriye doğru uzatırken, Jimin'in hazırladığı bütün konuşma dilinin ucundan uçup gitmiş, bu değişik anda havaya karışmıştı. Ne olursa olsun, sevdiği güzel adamdan kendisine uzatılan bu eli geri çevirecek kadar cüretkar hissetmiyordu kendisini.

Elini uzatıp beyaz eli kavradıktan sonra art arda ikisi de saraydan çıkmıştı. Saat çok geç olmuştu, hava da sabaha göre biraz serin ve esintiliydi. Burnunu üşütmüştü hemencecik. Bütün gün Kral ve kendisi, baygınlık yaşayan Prens için endişelenip pervane olsalar da doktor sadece yorgunluk yüzünden salıverdiğini söylemişti Prensin. Bununla ise onca şeyden sonra rahat bir nefes alıp dışarıya çıkacak gücü bulmuştu kendisinde Jimin.

Yorgunluğu kendini baş ağrısı ve güçsüzlük olarak belli ederken Yoongi'nin elini kavrayan elini hafifçe sıktırmış, onunla havuz yerine bahçedeki salıncağa oturduğunda şaşırmadan edememişti.

"Neden buraya geldik?"

Teğmen onun sorusunu duymamış gibi yapıp Jimin'i salıncakta ileri kayması için işaret verdikten sonra, kendisi de yanına oturmuş ve kafasını Kahyanın dizlerine bırakarak gözlerini kapatmıştı.

Jimin kocaman olmuş şaşkın gözleriyle önünde olan biteni anlamazken hâlâ birleşik ellerine bakış atıp, diğer elini de havaya kaldırarak, çekingen bir şekilde Teğmen'in uzun saçlarının üzerine bırakmıştı.

"Ben çok yalnızım Kahya." diye konuşmasından sonra, Jimin'in elleri buz keserken boğazı da kurumuştu. Nasıl yalnız olabilirdi? Kendi varlığını ona kabul ettirmek için gözlerinin içine şefkatle bakarken, nasıl yalnız olabilirdi ki?

"Nasıl yalnızsınız Teğmenim?" diye çekinerek konuşsa da, gözleri beyaz çehreyi turlayıp parmakları çekingenliğini bitirmişçesine saç tutamlarında geziyordu. "Bogum benim tek arkadaşımdı, ama onun yokluğuna bir türlü alışamıyorum. O gece senden korkmam ve canını acıtmam da bu yüzdendi. Birden kendimi bu cinayetleri işleyenleri öldürürken düşündüm ve.. Ve gözüm döndü." fısıldadı Teğmen. Bu uzun açıklamayı yapma gereği duyuşunun sebebini henüz söylememiş olsa da, Jimin onun dizleri üzerindeki başının yüzüne döndüğü gibi parmaklarını saçlarından ayırdı.

Dildâde [TaeKook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin