"Şehirlere bombalar yağsın her gece, biz durmadan sevişelim Komutan Jeon."

564 86 38
                                    


Ayaklarını ritmle sallayarak, etrafta ötüşen kuşlara güzel gülüşünü bağışladı Prens. Yeşillik dolu, Manolya ağaçlarının boy boy olduğu bir kırdaydı, etrafında, ellerinin altında ise ezilmelerine kıyamasa da sonsuz, papatyalardan oluşan bir örtü vardı.

Burnunu havaya kaldırdı, gözlerini kapattı ve ışıltılı bir buse kondurdu yüzüne Prens. Ciğerlerine çektiği buram buram papatya kokusu, onu ferah ve özgür hissettirmişti. Sanki o anda, hayatında yoluna girmemiş hiçbir şey kalmamış gibiydi.

Gözlerini aralayıp sonsuz maviliği seyre daldı bu defa, bulutların bir tavşana hırka ördüğünü düşündüğünde kendi kendine kıkırdadı. Ardından kendisini yavaşça çiçeklerin üzerine bıraktı. Güzel, biçimli elleri tanrının onun üzerinde fazladan çalıştığını belli ediyordu. Bu eller ilk önce gözünün önünü kapatan saçını geriye ittirdi. Sonra ise az önce tavşana benzettiği bulutun üzerini çizmeye başladı havada.

"Taehyung, papatya gibisin. Beyaz yaprakları seni temsil ederken, ben de seni her zaman ayakta tutacak olan o sapım." Hışırtıların arasından, aşina olduğu o sesi duyduğunda gözlerini kapattı Prens. Sevdiği adamın her bir tınısına tapıyor, kalbine tonlarca konan ağırlığın ise günler geçtikçe ona karşı olan âşkı olduğunu biliyordu. Kafasını iki yana sallayıp minik bir kıkırtı bıraktı havaya.

"Hayır, ben bir papatya değilim ve sen de onun sapı değilsin." Konuştu Prens, ve ardından tavşana benzettiği o buluta doğru kaldırdı elini. Birden bire güneş ışıklarının yüzüne gelişini engelleyen gölgeyi kafasının hemen yanında hissetti. Gözleri birbirlerine tutuklulukla bağlandığında, ikisi de derince yutkunmuştu.

Komutan Jeon sadece sevgilisine gösterdiği gülümsemesinden bir kez daha ortaya çıkarttığında, Taehyung elini sevdiği adamın gamzesine götürdü ve işaret parmağı ile gamzesinin çizgi olan kısmını çizdi.

"Sen bir papatyasın sevgilim, sakin, saf, beyaz, temiz.. Güzel ve narin. Ben de o yeşil, senin için göklere yükselmeye çalışan sapınım. Asla seni yalnız bırakmam. Bir de seni yalnız bırakmaya göz yumamam. Ama istersen," Komutan elini sevgilisinin alnındaki saçlara atıp onları geriye taradı zarifçe, eğilerek esmer alnını öptü Prens'in, ardından doğrularak konuşmaya devam etti, "ama sen istersen, yalnızca senin için tavşan olabilirim. Tavşanları seviyor gibi duruyorsun."

"Sevmem mi!" diye karşılık verdi Prens. Sonra sevgilisine sarılmak için doğruldu. Kolları alışılmışlıkla Komutanının boynunu, burnu ise manyetik çekim yaşıyormuş gibi yuvasını buldu. "Seni en çok ben severim, bak hatta ne diyeceğim sana," Sevgilisinin meraklı bakışları eşliğinde sakince geri çıktı Prens, ardından sırtını, sevgilisinin göğsüne yasladı. Bunları yaparken eline bir papatya almıştı.

Gözlerini yukarıya kaldırıp Komutan'ın tepkilerini izlemeye başladı. "Ben, bu çiçeğe benim seni çok sevdiğimi söyletebilirim." dedi Prens usulca. Biraz utanmıştı lâkin heyecanlıydı, sevgilisinin dudaklarını alnında hissettiğinde mutlulukla gülümsedi. "Hm, nasıl oluyormuş o peki? Söylet bakalım, senden güzel söyleyebilecek mi?" Jeon hınzır bir gülüş kondurarak yüzüne, sevgilisinin gül rengi yanağını öptü.

Prens sevgilisi tarafından şımartılmanın verdiği hisle delirecek gibi olurken, kalbi heyecandan hızını arttırmıştı. Konuşmak için önce boğazını temizledi ve dudaklarını yaladı. Onun bu çocuksu, fazlasıyla güzel hâllerini seyre dalan komutan ise ciddi anlamda bir meczup gibi hissediyordu.

"Taehyung, Jeongguk'u seviyor. Taehyung, Jeongguk'u sevmiyor. Taehyung Jeongguk'u seviyor. Taehyung, Jeongguk'u sevmiyor. Taehyung, Jeongguk'u seviyor. Taehyung, Jeongguk'u sevmiyor. Taehyung, Jeongguk'u seviyor. Taehyung, Jeonggukk'u sevmiyor. Taehyung, Jeongguk'u seviyor. Taehyung, Jeongguk'u s-sevmiyor.." Kopardığı yapraklar beklemediği bir anda bitince, söylediği kelime sesini çatlatmıştı Prens'in.

Elleri sinirinden titriyordu, hâlbuki daha önceden hepsini denemiş, en sonunda hep Jungkook'u sevdiğini söylemişti. Gözlerindeki yaşar taşmak için sıraya girdiklerinde, yanaklarını kavrayan büyük elleri hissetti Prens.

Jungkook sevgilisinin gözlerinden taşmakta olan gözyaşlarını elleriyle süpürdü ve güzel gülümsemesini soldurmadan dudaklarını Taehyung'un sus çizgisine bastırdı. Ve birkaç saniye durduktan sonra fısıldadı, "Taehyung," Prens'in gözünden düşen bir damla gözyaşı, ikisinin de yanağının arasında bir köprü gibi uzamıştı. Komutan devam etti, "bu güzel çiçek her ne kadar hayran bırakıcı olsa da, senin kadar güzel söyleyemezdi beni sevdiğini. Sonunun kötü olduğu söylemiş olsa da, âşkımıza bir çiçek mi karar verecek? Hem, sevmiyor derken bile içinde sev kelimesi geçmiyor mu? Yarınlar yokmuşçasına seni sevdiğimi bilmiyor musun güzelim?"

Taehyung kalbine konan bir tonlarca ağırlıktan sonra yutkundu ve dudaklarının hemen üstünde hareket eden vişne parçalarına değmek için kafasını yukarıya kaldırdı. Temas eden iki dudak birbirini sevgiyle sararken birkaç saniye sonra komutan geriye çekilip burunlarını birbirine sürttü.

"Söyle hadi güzelim, sevelim mi birbirimizi şehirlere bombalar yağarken?" Jeon sevgilisinin yanağını severken Taehyung ikisinin yanağının sürtünmesini sağlayarak dudaklarını komutanın boynuna yaslayıp oralardan öpücükler çaldı. İçindeki kötü his, sevdiğinin ona mırıldandığı güzel şeylerle kaybolup gitmişti.

"Şehirlere bombalar yağsın her gece, biz durmadan sevişelim Komutan Jeon."

"Jungkook, sence de biraz sert vurmuyor musun çocuğun yüzüne?" Seokjin arkadaşının endişe dolu yüzünü süzerken, bir yandan da büyük bahçede bulunan salıncakta, arkadaşının dizlerinde uzanan, ve pek de 'normal' bir insanmış gibi görünmeyen çocuğa bakmaya devam etti.

Bayılışının nedenini bilmediklerinden dolayı, sadece kirli kanın tekrardan geriye gitmemesi için öne doğru duracak şekilde yatırmışlardı Jungkook'un kucağına. Burun kanaması durduğunda ise Jungkook'un güzel çocuğu uyanması için sertçe dürtüşlerinden kurtarmaya çalışıyordu.

"Sanırım saraydan önemli bir kişi, baksana pelerini işlemeli. Kralın oğlu falan olmasın bu? Başımıza iş almayalım?" Seokjin, Komutanın cevap vermesini beklerken sadece nefes aldıkça büyüyen burun deliklerini görmüş, ardından göz devirerek eliyle omzuna vurmuştu.

"Hadi ama adamım! Ne yapacağımızı söyleyecek misin?" Jungkook'un sert bakışları sonunda ona döndüğünde, dudaklarını çocuk gibi büzüştürdü SeokJin. "Huysuz." diye mırıldanıp büyük salıncaktan biraz uzaklaştığında, Komutan Jeon kucağındaki bedenin kıpırdandığını hissetti ve hemen ellerini düşmemesi için kollarına sardı.

Taehyung başının ağrısı yüzünden inleyerek kaşlarını çatıp, gözleri kapalı olmasına rağmen yüzüne vuran ışık yüzünden gözlerini kırpıştırdı. Oldukça değişik bir rüya görmüştü ve gözlerini açtığı andan itibaren, rüyada gördüğü yüzü karşısında bulduğu için fazlaca şaşkındı.

"Jungkook?"

***

Merhaba, çok beklettiğimin farkındayım ama kendime tatil vermek istedim. Birden aklıma esti ve 20 dakika içinde yazdım bu bölümü. Umarım paslandığımı hissettirmemişimdir.

Sizi seviyorum 💜

Dildâde [TaeKook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin