2

219 39 4
                                    

Iki gündür oturmuş, öylece bekliyorduk evde. Sadece elektrik değil, her şey gitmişti. Her şey... Piller bile çalışmıyordu. Taş devrine geri dönmüş gibi hissetmememin tek nedeni, tekerleğin ve ateşin var olması olabilirdi.

"Akşama yiyecek bir şey kalmaz."

"Askeriye yemek dağıtıyor. Sana da ayırırım." dedim bıkkınlıkla.

"Ya sonra?"

"Nasıl? Sonra?"

"Askeriye de kapanınca?"

"Çökmesi bir kaç gün sürer zaten. Bilmiyorum." dedim. "Kapalı olan marketler açılmadığı için bir şansımız var. Ama girdiğim an, koca bir sürünün de peşimden geleceğine eminim."

"Kendini koruyamazsan..." dedi yutkunarak, "Kendimi asla affetmem."

"Yosun, en kötüsünü düşünmeyi bırakır mısın?"

O derin derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeye çalışırken, çalınan kapıya koştum ben de, komodinin üstündeki silahı alıp. Silahların çalışmıyor olduğunu, askerler hariç bilen yoktu haberleşme araçları olmadığı için.

"Komutanım!" Askerlerden birinin sesini duyduğunda silahı bırakıp kapıyı açtım. "Askeriyeden mektup var."

Mühürlü olan mektubu açıp, "En azından evden ayrılabiliriz artık." dedim. "Siz, iyi misiniz?"

"Mektup götürdüğüm bir kişi daha ben oradan ayrılmadan intihar etti. Gerisi iyi gibiydi aslında, ya da, bilmiyorum." dedi, kafası karışmış bir biçimde.

"Sen ne yapacaksın?"

"Üç çocuğum var biliyorsunuz." dediğimde kafamı salladım. "Tarlalar için mektup gelmişti uzun süre önce. Oraya gideceğim."

"Oraya kadar eşlik etmemi ister misin?" diye sordum. Askeriyeye yeni yazılmıştı. Haber getirip götürüyordu daha çok. Kendini korutabileceğini, ya da oraya kadar açlıktan ölüp ölmeyeceğini bilmiyordum.

"Aslında çok isterim. Ama..."

"Yapacak daha önemli bir işim yok." diyerek omuz silktim. "Yarın sabah erkenden bizim evin önünde olun."

"Peki."

Kapıyı kapattığımda "Sonra ne yapacağız?" diye sordu Yosun.

"Bilmiyorum. Temiz su da, yiyecek yemek de kalmayacak yakında. En azından temiz su olan bir yer bulmalıyız."

Başını hızlıca sallayıp kamp yaptığımız çantayı çıkarttı. "Çadırı da alacak mıyız?"

"Evet." dedim. "Sen hazırlan. Ben geliyorum."

"Ne? Nereye? Mavi? Askeriye de çöktü. Her yer birbirine girmiştir şimdi."

"Biliyorum. Merak etme." dedim sakin bir sesle.

En yakındaki AVM'ye gittiğim sırada, dış kapının kırılmış olduğunu gördüm. Sakin ve sessizce içeriye girip demirlerini açmayı başaran bir grubun yiyecek satan mağazalardan birine dalmış olduğunu görüp başka birine yöneldim. Derdim yiyecek değildi. En azından şimdilik. Aradığım mağazanın önüne gelip kapısını açtım ve çadır, bisiklet, kamp malzemelerini de alıp çıkacağım sırada tohumları ve toprakları gördüm. Onları ve saksilari alıp kapının önüne koydum hızlıca. Buradan çıkanlar alıp ekebilirlerdi. Kasanın önündeki çakmak ve mangal odunlarini da bisikletin sepetine attıktan sonra, bulduğum başka bir ek sepeti de bisikletin yanına bağlayıp lazım olabilecek diğer şeyleri doldurdum. Üç çocuğu vardı. Yaşlarının kaç olduğunu bilmiyordum ama ikisi bu sepette kolaylıkla yolculuk yapabilirdi. Çıktığımda AVM'nin alt katındaki eczane geldi aklıma. Ordan istediklerimi aldıktan sonra, kimseye görünmeden çıkabilirdim. Herhangi bir yararlanmaya karşı, ağrı kesici de dahil her şeyi aldıktan sonra camı kırıp hızla çıktım oradan. Buradaki markete girmek gibi bir aptallık yapmacaktım. Kolay girilebildigi için herkes oraya koşmuş olmalıydı. Normal bir marketin güvenlik önleminden daha azı vardı çünkü, büyük bir yer olduğu ve bir çok alanda korumaları olduğu için zamanında.

"Of! Kalbim çıkacaktı yerinden."

"İyiyim gördüğün gibi." diyerek bisiklet de dahil her şeyi içeriye fırlattım.

"Bizim bisikletlerimiz var."

"Evet. Bizim için sadece yama malzemesi falan aldım. Bu, diğerleri için."

"Başkaları için canını hiçe saymayı ne zaman bırakacaksın acaba?" diye sorduğunda boş bakışlarla ona baktım. "Tamam, demedim bir şey."

"Ayrıca, herkes yiyecek derdindeydi. Kimsenin umurunda bile olmadım."

"Keşke ben de çıkıp yiyecek bir şeyler alsaydım. En azından işe yarardım."

"Saçmalama istersen. Öyle bodoslama dışarı mı çıkılır bu durumda? Hava kararmak üzere zaten. Uyuyalım. Yarın yolda buluruz bir şeyler, yiyecek."

"Haklısın galiba. Dışarı çıksam daha çok derde sokarım başını sonuçta." diyerek gaz lambasının birini alıp odasına geçti. Youtuber olarak benden daha revaçtaydı bir zamanlar. Şimdilerde kendini yetersiz hissetmesini anlayabiliyordum elbette. Ama yine de kendini üzüp durması sinirlendiyordu beni. Fiziksel olarak güçsüz olabilirdi, lakin duygusal olarak güçlü olup olmamak tamamen bizim elimizdeydi. Bu aralar en çok da buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyordum şahsen.

YIL 2817Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin