"Mavi.. Mavi uyan artık. Mavi!" Hayalimle savaşı bırakıp, gerçekliğe döndüğümde, üzerime eğilen Buğra'nin telaşlı gözlerini gördüm ilk anda. Ağzıma kapanan elini fark ettiğim anlarda, uyandığımı anlayıp çekmişti. Sıkı sıkı tuttuğum ve kanattığımı gördüğüm kollarını bıraktım birden telaşla.
"Iyi misin?"
"Sadece bir dakika." Gözlerimi kapatıp, o anın gerçek olmadığını kendime hatırlattım. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtım. "İyiyim."
"Bağırıyordun. Özür dilerim. Diğerleri korkmasın diye." Doğrulup, yüzüme yapışan saçlarımı çektim.
"Sorun yok."
"Gerçekten mi?" Ona baktığımı görünce "Pek öyle görünmüyordu." dedi.
"Sadece, kötü bir gündü. Son birkaç aydan, daha kötü bir gün. Hepsi bu."
Bir süre sustu. Sonra bana çevirdi tekrsr bakışlarını. "Baban... Öldürüldü mü?" Kahretsin! Yine sayıklamıştım.
"Teşkilat polisiydi. Öldürülmesi pek sürpriz olmadı."
"Mavi," diyerek oturdu yanıma. "Güçlü görünmek zorunda olmayı bir an olsun bırakır mısın? Titrerken ve hem de dişlerin birbirine vuracak kadar, hiç de inandırıcı olamıyorsun çünkü."
"Fiziksel tepkiler." diyerek kollarımı kendime sarıp titrememi durdurmaya çalıştım. "Sadece basit bir kabustu."
"Evet. Öyleydi."Biraz daha yanaşıp, yanıma doğru kayarak kollarını bana sardı." Yine de, tek başına üstesinden gelmek zorunda değilsindir belki."
"Yosun hep yanımda olurdu aslında. Sadece... bu aralar bunu görmesini istemiyorum."
"Ben kaldırabilirim. Henüz intihar aşamasına gelmedim." dediğinde gülümsedim. Hepimiz bir gün o aşamaya gelecektik bu gidişle. Yaptığımız tek şey, bunu ertelemeye çalışmaktı.
"Ağlamayacağım."
"Ağlamayacaksın." diyerek onayladı beni, boynumun altındaki kolu beni biraz daha sıkarken."Sadece, üşüyor olabilirsin diye sarılıyorum." Yaklaşık kırk derecelik sıcakta... Evet. Üşüyor olabilirdim.
"Ağlamak istemiyorum."
"Tamam."
"Tamam."
****
"Onu almadan mı gideceğiz?" Cevap vermek yerine, Ulus'a baktım. Çocuklarla anlaşma konusunda kesinlikle berbat bir insandım çünkü.
"O başka bir yere gitti."
"Nasıl? Ama yaralıydi."
Buğra "Ben de doktorum. Unuttun mu?" dediğinde ikna olmuşçasına başını salladı küçük kız. Vay be, insanlara inanmak bu kadar kolay oluyordu demek küçükken. Büyüdükçe beynimize yerleşen güvensizlik kimin eseri oluyor o zaman? Bizim mi, yoksa yediğimiz kazıklarin mı?
"Güneş yüzünü tam göstermeden çıksak mı artık?" diyerek onlara baktım. "Kıza krem bulmadan daha fazla güneşte dolaştırmayalım. Siz gölge bir yerde oturursunuz, biz de krem ararız güneş varken." Buğra bana bakarken "Ne var?" dedim, "Su toplamış, kanamaya başlayacak hepsi."
"Çok acıyor zaten." diyerek bana baktı kız." Krem bulur musun gerçekten bana?"
"Bulurum. Merak etme."
"O kadar uzun süre sensiz mi duracağız yani?" Yosun'a bakıp "Ulus da asker. Unuttun herhalde." dedim. Uyarırcasına. "Hem istersen benimle gelebilirsin, güneş kraliçesi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIL 2817
Научная фантастикаMerhaba: Orada yıl kaç bilmiyorum, ama burada 2817. Böyle bakınca uçan arabalar, beynine takılan çip ile bilgisayara dönmüş insanlar ve hatta ışınlanma sayesinde yürümeyi unutmuş bir gençlik hayal edebilirsiniz. O zaman size tam da şu an önümdeki d...