"Bu yönden gidecegimizden emin misin?"
"Evet. Sadece ormanlık alandan değil. Burası çok engebeli. Bisiklet yolu bile yok."
"Tarlalara yaklaştığımız içindir belki de."
"Belki de." diyerek bisikleti caddeye doğru sürdüm. Kimsede silah olmayacağından, olsa da çalışmayacağından, biraz daha rahattım. Birebir dövüşe gelirse sıra, hiç şansları olduğunu sanmıyordum zira.
"Şurada olacaktı." diyerek çantasından bıçak çıkartıp karısına veren Ulus'a baktım.
"Bana da verecek misin?"
"Hayır." dedim, Yosun'a dönüp.
"Sebep?"
"Ne yapacaksın Yosun? Biri onu çeviremese, o halde bile sana vursa bayılıp kalırsın."
"Sağ ol ya. Ne kadar da özgüven depoluyorsun insana."
"Ben korurum seni. Merak etme." dedim, muştaya benzer bir şeyi ona verirken. "Tak şunu eline."
"Bu da ne?"
"Yüzük takalım aramızda, adı konsun dedim de. Sabrım kalmadı artık biliyor musun?" Yosun gözlerini devirip bana bakarken, Buğra kahkaha atmıştı.
"Ne var? Makyaj seti olsa tamam, ama bu ne, bilmiyorum."
"Ben de makyaj şeyini bilmiyorum. Sorun yok." diyerek parmağına iyice yerleştirdim, elini tutup. "Biri yaklaşırsa, hızla çıplak gördüğün herhangi bir yerine vur. Tercihen ağzına yüzüne falan."
"İnsanın gözünü oyar be bu." dediğinde "Amaç da o zaten." diyerek bisikleti sürmeye devam ettim, onun korkunç bakışları eşliğinde. Ne var? Biri saldırınca aaa canım yorulunca durur nasılsa, zarar vermeyeyim diye öldürmesini bekleyecek değildik ya.
"Biri gelirse, ben yine de arkada durayım."
"Tercihen, evet."
"Ben nerde durayım?"
"Bıçaklanmayacağın bir yerde." dedim, Buğra'ya değilde yola bakarken.
"Ha, bırakır giderim mi diyorsun?"
"E ölürsem yakma dedin."
"Niye ölüyorum yahu bir bıçak darbesiyle?"
"Çünkü dikiş atmayı bilmiyorum." dedim, ona dik dik bakıp. "Bilmesi gereken sen büyük ihtimalle baygın olursun, e hastaneler kapalı, robotlar çalışmıyor. Ama, kibritimiz var." dedigimde tekrar kahkaha attı.
"Inadıma yapıyorsun."
"Zaten sıcak. Susar mısın? Bak, soğuk suyumuz da yok mesela."
"Al." Uzattığı şişeyi alıp, ona doğru salladım. "Ne bu?"
"İçsene."
Oha! Soğuk su!
"Bunu nerden buldun?"
"Bulmadım." dedi, "Markette kaya tuzu gördüm. Onunla soğuttum."
"Kaya tuzuyla... Nasıl ya?"
"Aslında basit. Tüm suları sardım. Çok aşırı soğuk olmaz tabi ama. Bak, teknoloji yerine bilgi de işe yarıyor." dediğinde gözlerimi devirip suyu kafama diktikten sonra bisikleti sürmeye devam ettim. Allah'ım, mükemmel ötesi bir şeydi bu ya. Kaynar sulardan sonra, ilaç gibi gelmişti resmen.
Hepimiz durduğumuzda ve su içmeye başladığımızda "Bunu söylemeden edemeyeceğim." dedim, Buğra'ya dönüp. "Mükemmelsin."
"Yok canım. Daha da neler, sen de."
"Gerçekten. Çalışan bir silah bulsam bu kadar sevinmezdim." dediğimde, "Ben de estetik cerrah." diyerek katıldı bana Yosun. "Boğazımdan aşağıya soğuk bir şey akıyor ya, eriyorum gibi."
"Ben bir şey sormak istiyorum ya. İkiniz bu kadar aşırı zıtken, nasıl bir araya geldiniz?"
"Arkadaş değildik aslında." dediğimde "Hatta bana kalsa ölsek olamayacak iki kişiydik." dedi Yosun.
"Ee?"
"Çenemde iplant vardı. Dalga geçen çocuğu implantı bırak, çenesini bir daha asla kullanamayacak hale getirdi Mavi."
"Arkasında duran o havalı arkadaşları, cool takılmak için söylenen her şeye gülünce, bir an sinirlerim bozuldu." dedim, omuz silkerken.
"O havalı kızlardan değil miydin yani?"
"Ben mi?" deyip kahkaha attım. "Kapüşonlu hırka ve kulaklıkla en arkada oturan tipler var ya."
"Ee?"
"Işte o tip bendim." dedim, gülümserken.
"Mavi!" Önce Ulus'a, sonra işaret ettiği yerdeki üç kişiye baktım.
"Selam." Bize adım adım yaklaşırken, gözleri malzemeleri tarıyordu. "Nasılsınız?"
"Arkadaşlar, şöyle diğer taraftan dolaşıp gidiyorsunuz, ben de sizi öldürmüyorum. Nasıl anlaşma? Beğendiniz mi?" diye sorduğumda biri elini ağzına sokup dişini karıştırırken cık diye bir ses çıkarttı.
"Hiç sanmıyorum."
"İlk ben dayak yemek istiyorum diye anladım bu cümleyi ama." dediğimde, dürttüğüm kız mesajı alıp babasının yanına koşmuştu, Ulus yavaş yavaş yanıma gelirken.
"Yanaşırsan, neden olmasın?" diyerek bıçağı çıkarttığında, gülümseyerek üzerine gittim. Blöf yapmadığımı anlaması, üç saniyesini falan almıştı. Dördüncü saniyede elindeki bıçak yere düşmüş ve yüzüne yumruğu yemişti çünkü.
"Gidiyor musunuz, yoksa devam mı?"
Yerden kalktığında, bu kez üçü birden gelmişti üzerime. Birini Ulus alırken, Buğra'nin üzerine koştuğuna tekme atarak elindeki sopanin düşmesini sağladım. Dövüşeceksek, adil olmalıydık, değil mi ama?
"Alındım." dedikten sonra karşısındaki adama tekmeyi koyan Buğra'ya baktım. Şaşkınlığımi sonraya saklamam gerekiyordu, çünkü karşımdaki tekrar almıştı bıçağı eline.
"Bir yerine girecek, bırak onu." dediğimde, bıçağı elinde sallayıp bana doğru geldi. Ay, her kelebek çakı sallamayı bilen de kendini Chaki Chan sanıyordu. "Çok havalıymış bıçağın. Dur bakayım," diyerek kolunu büküp sırtına yaslarken, bıçağı da sırtına sokmuştum. "Burda da güzel durdu."
Bıçağı çıkartıp boynuma yaklaştırdığında "Sana da yakışır." diyerek bana doğru sallamaya başladı. Sağ ol cınım, ben boynumda bir şey sevmem.
Kafamı geriye kaçırdığım sırada Yosun çığlık atmıştı. Onu görebildiğim için, çığlığın sadece korkudan olduğunu anlayıp, adamın bıçağı tutan eline tekme attım. Daha sonraki tekmeyi de bacaklarına attığım için yere yıkılmıştı. Cebimdeki bıçağı çıkartıp boğazına dayarken "Durun!" diye bağırdım. "Ya şimdi çıkar gidersiniz, ya da hepinizi tek tek doğrarım."
Uygu kocaman açılmış gözlerle bana bakarken, omuzlarımı kaldırıp indirdim. Şu an çocuk psikolojisi düşünecek durumda değildim, üzgünüm.
"Gidersek zaten öleceğiz."
"Beş kilometre kadar ilerdeki marketin camını kırdım. Her şeyi almadık. Bir şeyler bulabilirsiniz." deyip bıçağı boynundan çektikten sonra, çektiğim saçlarını bıraktım. "Anında kalkıp ters istikamete koşmanız için en fazla ona kadar sayarım."
Üçü de bakışıp, ben saymaya başladığımda dediğim gibi ters yöne koşmaya başlamışlardı.
"Sende acıma diye bir duygu var mıydı ya?"
"Çocuklar korktu." dedim, tek kaşımı kaldırıp. "Fazla yakındalar. En azından, düşünce var."
"Laf sokmadım."
"Biliyorum. Çocuklar olmasa şu an koşuyor değil de yerde cansız yatıyor olurdu hepsi. Senden daha çok eminim buna." dedikten sonra diğerlerine baktım. "Hadi, devam edelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIL 2817
Science FictionMerhaba: Orada yıl kaç bilmiyorum, ama burada 2817. Böyle bakınca uçan arabalar, beynine takılan çip ile bilgisayara dönmüş insanlar ve hatta ışınlanma sayesinde yürümeyi unutmuş bir gençlik hayal edebilirsiniz. O zaman size tam da şu an önümdeki d...