"Tarlalara gittiğimizde, yani, sonrasında, ne yapmayı planlıyorsun?"
"Hiçbir şey." dedim omuz silkip. "Bir planım yok."
"Beni gideceğim yere götürmeye söz verdiğini hatırlıyorsun değil mi?"
"Evet." Elimdeki suyu tepeme dikerken, ona baktım. "Tabi ki hatırlıyorum."
"Ne bileyim. Arkadaşım ölünce vazgeçmiş olabilirsin diye."
"En azından birinizi sağ götürebilme şansım hâlâ var. Değil mi?" Ufak bir sessizlikten sonra Yosun'u işaret etti Buğra. "Tarlalarda her ailenin yanında bir kişi daha kalabiliyor. Genelde aileden olan. Ama konuşabiliriz. Uluslarla kalması için. Onu bırakmalısın."
"Ne?" diye sordum kaşlarımı çatıp. "Ne demek onu bırakmak? Evcil hayvan mı be bu?"
"Geçici olarak. Yani, iyileşene kadar. Bu kadar yorgunluk arasında dayanamayacak diye korkmuyor musun hiç? Bilinmeyen bir yola gidecek kadar iyi mi ayrıca psikolojisi sence? Bence, asla değil de."
"Bensiz ne yapar o? Haber almadan, öylece bekleyerek."
"Döneceğinden şüphen mi var?"
"Hayır. Ama onun olacağından eminim."
"Konuşmalısın. Bir süre yemek bulamazsan, ya da suyunuz bir kaç saat biterse bile midesi delinebilir."
"Ne? Bunları söylemen için arkadaşımın ölmesini mi bekliyordun acaba?" diye sordum sinirle.
"Hayır. Suyumuzun bitmesini." Gözlerimi devirip yaslandığım taşın üzerinde dikleştim ve Yosun'a doğru yürümeye başladım.
Yanına oturup ileriye bakmaya başladığımda "Söyle hadi." dedi. "Lafı eveleyip gevelemeyi sevmezsin sen."
"Tarlalarda kalmak ister misin?"
"Ne?"
"Ben Buğra'yı bırakıp gelene, bir de ne yapacağımızı düşünene kadar."
Bir süre kaşlarını çatıp bana baktı, sonra benim gibi ileriye dikti gözlerini.
"Beni almazlar ki."
"Deneriz."
"Tamam." Şaşkınlıkla ona baktığımı görünce, yavaşça bana çevirdi kafasını. "Ne?"
"En ufak bir itiraz yok mu?"
"Buğra'ya dikişleri gösterdim geçen. Hani doktor ağzıyla değil, arkadaş ayağına sordu nasılsın nasıl hissediyorsun şöyle bir ağrı var mı falan diye ama. Yemedim. E Az önce de onunla konuşuyordun."
"Hazır rahat yer varken benimle sefil olma diye."
"Tamam dedim ya Mavi."
"Yahu insan bi itiraz eder." dedim yalancı bir sinirle. "Ne bileyim, nasıl ayrı kalacağım senden falan der."
"Sensiz yaşayamam da diyeyim mi? Sonra da ayaklarına kapanırım." dediğinde dudağımı ısırdım gülmemek için. O kahkahayı patlattığında, ben de gülmüştüm.
"Hain arkadaş."
"Merak etme, senden başkasına bakmam." Ben gözlerimi devirirken, o hâlâ gülüyordu. "Tamam ya, gece oturup ağlarım. Şimdi zaten sıcak." dediğinde ben de gülmüştüm.
"Gece mükemmel esiyor da ben mi kaçırıyorum? Hangi ara ya? Neden söylemiyorsun?" İkimizde kahkaha atarken, "Ne karar verdiniz?" diyerek yanımıza geldi Buğra. Sonra bana bakarak "Tek başıma mı devam edeceğim diye merak ettim de." deyip açıkladı kendini.
"Sanırım terk ediliyorum." dediğimde, "Ara veriyoruz diyelim." diyerek güldü Yosun.
"Sevindim." İkimiz de ona bakınca "Yalan mı söyleyeyim?" diyerek bize baktı o da. "Yığılıp kalırsan ne yapacağımı düşünüp duruyorum kaç gündür. Ben kafayı yemeden doğru kararı vermene sevindim."
"Iyiyim. Merak etme. İdare edebiliyorum."
"Biliyorum. Tek bir hareketinden röntgen çekebilecek kadar iyi bir doktorumdur."
"Iyi idare edeceksiniz desene." diyerek sırayla ikimize de baktı Yosun. "İşinde en iyi iki kişi. Ben fazlalık olurdum zaten."
"Saçımdan tutup sürükle mi demek istedin peşinden, bana mı öyle geldi?" diye sorduğumda ellerini salladı hızla.
"Şakaydı. Yemin ederim."
Buğra "Yapabilecek potansiyeli bir tek ben görmüyormuşum. Sevindim açıkçası." dediğinde kaşlarımı kaldırıp indirdim, gülümserken. Hiç tereddüt etmezdim.
"Oraya gittiğimizde geri dönmesi için birini daha gönderirim zaten yanında." dediğinde "Nereye?" diye sordu Yosun.
"Gideceğim yere."
"Bu kadar açıklayıcı konuşma. Aman tek cümle daha etme, ne dediğini anlarım falan." dediğinde kahkaha attı.
"Bir çeşit hastane diyelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIL 2817
Fiksi IlmiahMerhaba: Orada yıl kaç bilmiyorum, ama burada 2817. Böyle bakınca uçan arabalar, beynine takılan çip ile bilgisayara dönmüş insanlar ve hatta ışınlanma sayesinde yürümeyi unutmuş bir gençlik hayal edebilirsiniz. O zaman size tam da şu an önümdeki d...