17 : babam ne zaman gelecek?

9.6K 921 307
                                    

üç (3) gün sonra

Elimde tuttuğum telefonuma bakarken kendimi o kadar kötü hissediyordum ki her an bu haber başlığını yazan yazarın kapısına dayanabilirdim. Taehyung'un Suho'yla birlikle paylaştığı fotoğrafı ve üç gün önce benim evime gelirken ve evimden çıkarken ki çekilmiş fotoğraflarını yan yana koymuşlardı. Suho'un Taehyung'a benzediğinin farkındaydım elbette ama her insan birbirine benzeyebilirdi. İki insanın birbirlerine benzemesi demek o kişilerin arasında kan bağı olduğu anlamına gelmezdi ki.

Haber başlığına göre Taehyung'un yanındaki çoçuk -yani Suho- onun oğluydu ve Taehyung üç gün önce o çocuğun annesinin evine -yani benim evime- gelmişti. O geldikten sonra kavga edilmişti ve Taehyung kavga yüzünden evden o şekilde ayrılmıştı.

Bu tamamen saçmalıktı. Bir kere benden anne diye bahsetmişlerdi. Ben Suho'nun annesi değildim ki, babasıydım.

Kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Taehyung'un ne yaptığını bilen yoktu. Yoongi hyung ona ulaşamamıştı ve ağabeyinin falan da ona ulaşamadığını söylemişti. Eğer bu haber başlıklarını bir şekilde görmüşse zaten sinirlerine sinir eklendiği için bir süre daha çevresindeki insanlardan uzak kalacağını düşünüyordum.

Yine de haber sitesinden çıkarak rehberime girdim. Eğer onu ararsam telefonu açar mıydı? Büyük ihtunalle açmazdı çünkü daha önce çok kez denemiştim. Günde en az on kere aramıştım ve hiçbirine cevap alamamıştım. Numarayı ararken içimde telefonu açacağına dair çok minik umut kırıntıları vardı ama telefona cevap alamadım. Açmıyordu.

Ne yapacağımı bilmiyordum, yaptığım şeylerin doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu bile sorgulayacak cesaretim yoktu. Çektiğim vicdan azabına ek olarak regl sancım vardı ve tüm her şey bir araya geldiğinde, başa çıkılmaz oluyordu. Kendimi Tanrı'nın nefret ettiği için cezalandırdığı kulu gibi hissediyordum.

Bıkmıştım, kadınların günlük hayatlarını hiçbir şey yokmuşçasına geçirmelerine hayrandım. Ben her ay ayılıp bayılıyordum çünkü. Bu sabah öyle bir sancıyla uyanmıştım ki neredeyse Suho'nun eline araba anahtarlarını tutuşturup 'Bugün okula tek git.' diyecektim.

Oturduğum yatağımdan kalkıp, evet hâlâ yatağımdaydım, mutfağa doğru sarsak adımlarrla yürümeye başladım. Dolu bir bardak su içersem belki az önce okuduğum haberleri ve açılmayan telefonu sindirebilirdim.

Üst dolaptan büyük boyutta bir bardak çıkararak tezgahın üzerindeki sürahiden bardağı doldurabildiğim kadar doldurdum. Bardağa kafama dikerek suyu içmeye başlayınca bardağın sonuna doğru su boğazıma kaçtı ve öksürerek bardağı tezgaha sesli şekilde koydum.

"Ah, ölüyorum! Öhö öh- Öleceğim!" Kendime gelmeye çalışarak soluklanmaya başladığımda bu sefer öksürüklerim daha da arttı. Birkaç öksürüğün ardından nefesimi düzene soktuğumda kafamı havaya kaldırarak yukarıya baktım. "Tanrım." dedim bitkin bir halde. "Sence de bu kadarı fazla değil miydi?"

Tezgahtan destek alarak doğrulduğumda telefonumun sil sesini duydum. "Kim arıyor ya?" diye söylenerek telefonumu almak için odama yöneldim. Ben telefonu açmaya giderken telefon kapanmış ve saniyeler sonra tekrardan çalmaya başlamıştı. "Alacağın mı var, ne diye arayıp duruyorsun?" deyip telefonumu elime aldığımda gördüğüm isimle kaşlarım çatıldı. Bay Kim beni neden arıyordu, Suho'ya bir şey mi olmuştu?

Olabildiğinde kendimi toparlayarak aramayı yanıtladım. "Buyrun Bay Kim."

"Merhaba Bay Jeon, ben Suho için aramıştım." demesine, "Bir sorun mu çıktı?" diye karşılık verdim.

idol's baby § taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin