Multi'de Monica'nın bir fotoğrafı var. Zaten normalde herkes kızın kim olduğunu biliyordur. Nadine'den nefret ettiğim için ve America'da Monica'dan nefret ettiği için Monica karakterine Nadine'yi koydum.
Ertesi sabah...
"Hala gitmemek için bir şansım var." karşımda durmuş bana merakla bakan Harry'e gözlerimi devirdim. Neredeyse bütün sabah aynı konuşmayı yapmıştık.
''Harry, ailen ile vakit geçirmen gerekiyor.'' başındaki bereyi düzelttim ve üstümdeki hırkaya daha çok sarındım. Hava düne göre daha çok soğuktu ve bu insanı donduruyordu.
''İlk gününde yanında olmak istiyorum.'' diye mırıldandığında kollarımı göğsümde birleştirdim.
''Seni özleyeceğim, Harry." konuyu daha fazla uzatmamak için ona sarıldım ve kokusunu içime çektim. Bu kokuyu bile özleyecektim.
"İstersen birgün daha bekleyeyim. Böylece beraber gidebiliriz." ondan ayrıldım ve onun aksine ciddi bir ifadeyle yüzünü inceledim. "Hiç mi şansım yok yani?"
"Hayır." gülümsedim ve uyuşuk uyuşuk arabaya yürümesini izledim.
"Seni seviyorum!" diye bağırdı ve arabanın kapısını açtı.
"Seni seviyorum, ayrıca arabayı dikkatli kullan!" kıkırdadım ve ona el salladım.
"İki gün boyunca Skype'tan konuşacağız. Bunu unutma, lütfen!" o da bana el salladı ve arabaya binip uzun sokakta kayboldu. Birkaç saniye daha orada öylece dikildim ve daha sonra Harry olmadan geçireceğim günüme başlamak için eve girdim.
Üst kata çıktım ve odama girip dolabımdan bugün için giyeceğim kıyafetlerimi çıkardım. Gergindim. Bir şeyler kötü gidecek diye korkuyordum.
Banyoya girdim ve kısa bir duş alıp giymek için çıkardığım kıyafetlerimi üstüme geçirdim. Makyajımı yaptım ve saçlarım tarayıp açık bıraktım. İçimden 'umarım abartılı olmamışımdır' diye geçirip duruyordum. İlk günümde insanların üstünde kötü bir izlenim bırakmak gibi bir niyetim yok.
Çalan telefonum sesiyle etrafa bakındım. Telefonum yine ortalarda yoktu.
Lanet olsun.
Yatak odamın altını-üstüne getirdikten sonra banyoya girdim ve telefonumu lavabonun tezgahında gördüm. Aklımın bir köşesine telefonumu yanımda taşımam gerektiğini not ettim. Eğer bunu yapmazsam birgün telefonumu tamamen kaybedebileceğimi düşündüm.
Telefonumu aldım ve cevapsız aramalara baktım. Biraz önce arayan kişinin Niall olduğu öğrendiğimde yeşil telefon simgesine bastım ve telefonu kulağıma götürdüm.
"Telefonunu yine nerde kaybettiğini öğrenebilir miyim?" hattın öbür tarafında öfkeli bir İrlanda'lı olduğunu fark ettiğimde dudağımın kenarını ısırdım.
"Üzgünüm. Bu bir daha tekrarlanmayacak."
"Sorun bu değil. Sorun birgün kendini kaybediceksin diye endişelenmem, America."
"Abartma lütfen, Ni." gözlerimi devirdim ve telefonu yanağım ile omzum arasında sıkıştırarak merdivenlerden aşağı indim. Kapının yanındaki dolaptan çizmelerimi aldım ve ayağıma geçirdim.
''Evin önünde seni bekliyorum.''
''Bende evden çıkıyorum.'' askıdan çantamı ve ceketimi alıp evden çıktım. Hava hala aynı soğukluktaydı. Nerdeyse ilkbahar gelmek üzereydi. Tabi Londra'nın havası bir farklı oluyordu, bunu unutmuştum.
Telefonu kapattım ve koşar adımlarla arabaya ilerledim. Kapıyı açtım ve yolcu koltuğuna oturdum.
''Geç kaldık, Niall. Çabuk olmalıyız.'' dedim emniyet kemerimi takarken. Bu sırada Niall gaza yüklendi ve tüm dikkatini yola verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyond Your Dreams 2 (Türkçe)
Fanfiction【2.Kitap】 Ortaya çıkan sırlar, para ve şöhret America ile Harry'nin hayatları için bir dönüm noktasıdır. Her şey daha mı iyiye gidecek? Yoksa daha mı kötü olacak? Peki aşk ve dostluk her şeyin üstesinden gelebilecek mi? En önemlisi mutlu sona kavuşa...