8.Bölüm

267 11 4
                                    

Koyduğum müzik videosunu o kadar çok beğendim ki, sizinle paylaşmak istedim. Louis'in sesi cidden insana huzur veriyor ve yeni bölümü bu şarkıyı dinleyerek yazdım...

❁ ❁ ❁ ❁ ❁ ❁ ❁ ❁ 

Liam'ın uzattığı suyu aldım ve bir yudum içtim. Saatlerdir Harry'e ulaşmaya çalışıyorduk ama etrafta ona dair hiçbir iz yoktu. Telefonlarını açmıyordu, çocuklar birkaç kişiyi daha aramıştı ama orda da onu kimse görmemişti.

''Onu bulacağız, America. Sadece biraz sakinleşmeye ihtiyacın var.'' Louis yanıma oturdu ve beni teselli etmek için sırtımı sıvazlamaya başladı.

''Kendine zarar vermiş olabilir, Louis. Her şey olabilir. Belki-.''

''Aklına kötü şeyler getirme ve ağlama.'' diye mırıldandı ve kollarını etrafıma sardı.

''Gerçekten Dylan'ı öptün mü?'' bu soru Niall'dandı. Ağlamaktan kızarmış gözlerimi ona diktim ve tekrar ağlamaya başladım. Ama bu seferki daha içliydi.

''Hayır, hayır, hayır! Böyle bir soru sorduğuna inanamıyorum. Sence ben öyle birine benziyor muyum, Niall?!'' diye cırladığımda Niall derin bir nefes aldı.

''Üzgünüm, sadece... yani Harry'nin yerinde kim olsa aynı tepkiyi verirdi.''

''Onu daha önce hiç böyle görmemiştim doğrusu.'' dedi Liam şaşkın bir şekilde.

''Onu bulmalıyız, lütfen. Kendine zarar verebilir.'' diye hıçkırdığımda Louis beni kendine daha çok çekti. 

Dylan'ın bunu yaptığına inanamıyorum. Onun amacı ne? Neden bunu yaptı? Ah, Tanrım bu konuda hiçbir fikrim olmamasından nefret ediyorum.

''Harry'i bulacağız. Ama ilk önce seni eve bırakmalıyız.'' dedi Zayn. Bu sefer ona döndüm.

''Eve gitmem, gidemem. Hem evde ne yapacağım? Üzgünüm, ama böyle bir durumda gidip evde oturamam. Bunu benden beklemeyin. Hem de her şey benim suçumken!'' diye bağırdım. Bunun üzerine herkes gerilmişti. Ben haklıydım. Eve gidip oturamazdım değil mi?

''America, bu halinle bizimle gelemezsin. Eve gidip rahatla, sana söz veriyoruz Harry'i bulacağız.'' Niall önümde diz çöktü ve elimi tutup yalvarırcasına bana baktı. Onun bu ısrarı üzerine bunu kabul ettim. Ama amacım farklıydı.

❁ ❁ ❁ ❁ ❁ ❁ ❁ ❁ 

''Lütfen rahatla. Bu olanları düşünme ve kendini sakın suçlama.'' dedi Niall. Ona başımı salladım ve zayıfça gülümseyip arabadan indim. Hava soğuktu ve arabadan indiğim an da palto giymeme rağmen üşümüştüm. Kapıyı açmak için yeltendiğim sırada gök gürledi. Bu ürkütücüydü.

Kapıyı açıp içeriye girdim ve Niall'a el salladım. Ayakkabılarımı çıkarmadan hızlıca salona ilerledim ve camdan Niall'a baktım. Arabası hala oradaydı. Birkaç saniye daha bekledim ve gidişini izledim. 

Amacım şuydu; Niall buradan gidecek ve bende Harry'nin evine gideceğim. Tek ümidim evinde olmasıydı. 

Derin bir nefes aldım ve evin anahtarlarını cebime koyup evden çıktım. Kısa bir süre yürüdükten sonra yoldan geçen bir taksi çevirdim ve direk olarak ona bindim. Harry'i diğerlerinden önce bulup onunla konuşmam lazımdı. Şuan Dylan'ı gerçekten öptüğümü düşünüyor. Tamam, pekala durum çok karışık. Dylan beni öptü ve fotoğrafımızı çekti. Ama onu öpmek istemediğim gerçeğini bilen tek kişi de benim. Bunu Harry'e kanıtlamak biraz zor olacak. 

Adama evin adresini verdim ve arkama yaslanıp zihnimde Harry'e söyleyeceklerimi sıralamaya başladım. Ona durumu açıklamadan önce onu sakinleştireceğim ve daha sonra yavaş yavaş ona her şeyi anlatacağım. Eğer bana inanırsa bu olay mutlu sonla biter. Ama işler daha kötüye giderse America ve Harry defteri kapanmış olur ki, zaten yarın gitmemle her şey bitecek.

''Geldik, bayan.'' bu ses ile düşüncelerimi bir kenara çektim ve adama parasını ödediyip taksiden indim. Taksiden indiğimde yağmurun çiselediğini fark etmem uzun sürmedi. Sanki yağmur bu durumu daha da dramatikleştiriyordu. Ya da bana öyle geliyordu.

Hızlı adımlarla bahçe kapısını açtım ve ana kapıya ilerledim. Evin ışıkları yanıyordu ve bu beni azda olsa rahatlatmıştı. Bu evde olduğunun bir göstergesiydi.

Zile bastım, kapıyı tıkladım, zile bastım ve yine kapıyı tıkladım. En sonunda biraz beklemeye karar verdim ve kapı açıldı. Karşımda Harry'i beklerken Monica'yı buldum. Monica. Harry'nin çevresinde dolaşmasından nefret ettiğim, ona sarılan, Harry'nin en iyi arkadaşı olan ama benim düşman saydığım Monica.

''Evet?'' dediğinde, içimdeki ona vurma isteğini geri çevirdim. En azından şimdilik.

''Harry... onu görmeye geldim.'' 

''Ne hoş,'' gülümsedi ve kapıya yaslanıp ellerini göğsünde kavuşturdu. ''ama o seni görmek istemiyor.''

''Bana-''

''Ona ne yaptın bilmiyorum ama baya kötü bir haldeydi.'' Monica'nın omzunun arkasından evin içini incelemeye başladım. İçerisi oldukça dağınıktı. Bunu Harry yapmış olmalıydı.

''O kriz mi geçirdi?''

''Başka ne olmasını bekliyordun? Ona iyi gelmiyorsun, America.'' dedi gözlerini hafifçe kısarak.

''Seninle tartışmak istemiyorum, sadece onu görmek istiyorum.'' dedim ciddi bir ses tonuyla.

''Sanırım anlamıyorsun. Seni görmek istemediğini söyledim. Uyuyor. Zaten onu zar-zor sakinleştirdim.''

''Yalan söylüyorsun. Harry asla beni istememek gibi bir duruma düşmez.'' sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Bunu bile zar-zor söylemiştim çünkü boğazımda bir yumru oluşmuştu.

''Onu hak etmiyorsun. Bak, ona hiç gelmediğini söyleyeceğim. Zaten yarın gidiyorsun, değil mi? Bence gayet doğru bir seçim yapmışsın. Seni sonuna kadar destekliyorum. Git ve yeniden başla. Ama hayatına Harry'i alma. Çünkü eminim ki, o da seni hayatına geri almayacaktır. Bunu biliyorum çünkü onu senden daha iyi tanıyorum.''

''Saçmalıyorsun.'' gözlerim dolmaya başlamıştı. Onun karşısında ağlamak istediğim en son şeydi. 

''America, hayat hayallerdeki gibi değil, tatlım. Sen bir prenses değilsin ve Harry'de senin peşinden koşacak bir prens değil. O senden daha iyilerini hak ediyor. Sana olan aşkı sadece şöhret ve para içindi. Bence artık bu rüyadan uyan. Bu dünya senin için fazla iyi, canım. Ama bence dikkat et çünkü bu dünya hayallerdeki gibi bir yer değil.'' kafasını sağa-sola salladı ve hafifçe gülümsedi. Bu zafer gülümsemesiydi. O kazanmıştı. Bense kaybetmiştim. Biliyorum çünkü sanırım haklıydı.

''Onu son birkez görmek istiyorum.''

''Buna izin vermem sence doğru olur mu? Bence olmaz. Hadi şimdi git ve eşyalarını topla. Ama bence sakın geri gelme. Çünkü orada daha mutlu olacağına eminim.'' bana kötü bir bakış attıktan sonra kapıyı yüzüme kapadı. Bense öylece kapıda dikiliyordum. Söyledikleri beni yerin dibine sokacak kadar ağırdı. 

O kapıyı kapatıp beni kendimle baş başa bırakana kadar ağladığımı fark etmemiştim. Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Yürürken yağmur damlalarıyla ıslanıyordum, fakat bu umrumda değildi. Şuan için hiçbir şey umrumda değildi. Her şey boş geliyordu. Nefes almka bile boştu.

Bahçe kapısına ilerledim. Kapıyı açıp dışarıya çıktığım sırada arabasına yaslanmış, kollarını göğüsünde birleştirmiş bir şekilde bana bakan bir Niall ile karşılaştım. Beni gördüğü an da kafasını sağa-sola salladı. 

Kapıyı kapatıp ona ilerledim.

''Sana evde kalmanı söylemiştim.'' ses tonu biraz sertti.

''Niall,'' aramızda birkaç metrelik bir mesafe kalana kadar ona yaklaştım. Çenem titremeye başlayınca ona sarıldım. Hemde sımsıkı. Sanki onu hiç bırakmak istemiyormuşum gibi. ''Niall, canım çok yanıyor.'' 

 Yorum ve oylarınızı unutmayın. Ayrıca gerçekten biraz iç karartıcı bir bölüm olduğunu kabul ediyorum...

 

Beyond Your Dreams 2 (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin