Bu bölüm çokta içime sinmesede okuyucu kaybetmek istemediğim için hemen yb yazdım. Bu aralar okuyucu sayıları düşmüş.
Eğer bu kitabı seviyorsanız, lütfen (birinci kitap dahil) arkadaşlarınıza önerir misiniz? Rica ediyorum...
* * * *
Gözlerimi araladığımda hala Harry'nin odasında olduğumu fark ettim, fakat en önemlisi üstümde Harry'nin tişörtü vardı. Ayrıca yatağının içindeydim. Bu benim yaptığımı sanmıyorum çünkü dün Harry'nin tişörtünü giymemiştim ve yorganın içine girip uyumamıştım.
Aklıma Harry gittikten sonra uyuduğum gelmişti. Ama bunları Harry yapmış olmalıydı. Onun bu düşünceli hali biraz da olsa gülümsememe sebep oldu fakat bu birkaç saniye sürdü. Çünkü hala aramızın kötü olduğu ve bu süreç içerisinde onun evinde kalmamın doğru olmadığını fark ettim. Zaten onun evinde kalmayacaktım. Birkaç gün sonra kendi evime taşınacağım. O zamana kadar da Anna ve Bo'nun yanında kalırım diye düşünüyorum.
Birkaç saniye sonra burnuma gelen pancake kokusu ile düşüncelerim aklımdan uçup gitti. Acıkmıştım ve bu yüzden rahatça düşünemiyordum.
Yataktan kalktım ve aynadan Harry'nin bana bol, ayrıca uzun gelen tişörtüne baktım. Bu tişörtleri giymeyi özlemiştim. Dürüst olmak gerekirse her şeyi özledim. Harry ile ilgili olan her şeyi.
Derin bir nefes aldım. Biz nasıl bu hale geldik? Ben asla böyle bir hayat hayal etmedim. Şuan istediğim tek şey dans etmek ve tektar hayran olmak. Bu ben değilim, bu hayat benim değil, artık bunları istemiyorum, eski hayatımı geri istiyorum.
Gözlerimi kırpıştırıp tekrar aynadaki yansımama baktım. Gözümden bir damla yaş düşmüştü. Yaşadıklarım artık çok ağır geliyordu. Sanırım intihar etmek için bir sürü sebebim var.
"America?" duyduğum sesle kendime çeki düzen verdim ve kapının diğer tarafından gelen sese yanıt vermeye çalıştım.
"Efendim, Harry?" hızlıca pantolonumu giydim ve üzerimdeki Harry'nin tişörtünü yatağa fırlatıp kendi tişörtümü giydim.
"İyi misin?"
"Evet...evet iyiyim." kapıya açtım ve onunla burun buruna geldim. Bu durum karşısında afallamıştım. Bir adım geri gittim ve boğazımı temizledim.
"Kahvaltı hazırladım. Gelmek ister misin?" diye sordu şaşkınca. Sanırım bu durumu biraz garip bulmuştu.
"Tamam, olur." zayıfça gülümsedim ve beraber aşağa indik. Harry belimden tutup beni bahçeye yönlendirdi. Bu sırada eve yanlız olmadığımızı fark ettim. Monica dahil herkes buradaydı. İyi de, bu ne içindi?
"Süpriz." diye fısıldadı Harry kulağıma. Arkamda bekliyordu ve bu yaptığı süprize verdiğim tepkinin keyfini çıkarıyordu. Tabii çığlık atıp gülmemiştim. Yorgundum ve bu tür şeyleri yapacak havamda değildim. Hafifçe gülümsedim ve onları selamladım.
"Merhaba." dediğimde masaya geçtik. Niall karşıma oturdu ve bana gülümsedi.
"Her şey yolunda mı? Bitkin görünüyorsun."diye mırıldandı tabağını kahvaltılıklarla doldururken.
"Çünkü bitkinim. Yaşama sevincimi kaybettim."
"Bir yerlerden duyduğum kadarıyla buna depresyon deniliyor." sessizce kıkırdadı ve pancake'ini kesmeye başladı.
"Olabilir." dudaklarımı birbirine bastırdım ve tabağımdaki peynirle oynamaya başladım. Ben ve Niall haricinde masadaki herkes birbiriyle sohbet ediyordu. Bu duruma sevinmiştim çünkü şuan konuşmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyond Your Dreams 2 (Türkçe)
Fanfiction【2.Kitap】 Ortaya çıkan sırlar, para ve şöhret America ile Harry'nin hayatları için bir dönüm noktasıdır. Her şey daha mı iyiye gidecek? Yoksa daha mı kötü olacak? Peki aşk ve dostluk her şeyin üstesinden gelebilecek mi? En önemlisi mutlu sona kavuşa...