Mirza Aktanın isminde küçük bir değişiklilik. Mirzan Aktan. Mirzan Ağa.
Yazım yanlışlarına dikkat ederek yazdım. Yazım yanlışları olursa da kusuruma bakmayın. İyi okumalar dilerim ballarım.
BERİL DEMİRHAN'DAN...
'' Bir şehirde en önemli üç şey: kanalizasyon, hamam ve kütüphanelerdir. Kanalizasyon şehrin kirini, hamam bedenin kirini, kütüphaneler de ruhun kirini temizler.'' demiş Fatih Sultan Mehmet. Geldiğim bu şehirde, yürüdüğüm bu topraklarda, durduğum bu yeryüzünde ruhumun kirini kaç kütüphane temizleyebilirdi? Kaç hamam bedenimin yüzlerce ve belki de milyonlarca kirini temizleyebilirdi? Bazı soruların cevapsız kaldığı gibi bu sorularda cevapsız kalmıştı. Hakkari'deydik. Yeni şehir, yeni umutsuzluk ve yeni mutsuzluklar. Beni bunlar bekliyordu. Normal insanlar gibi yeni heyecanlara yelken açamazdım. Açtırtmazlardı zaten.
Beni öldürmek isteyecek kadar benden nefret eden bir yabancı ailem vardı. İlk aşkım olan babam değil, nefret beslediğim babam. Hayranlık duyduğum annem değil, kendimden bile nefret ettirecek kadar nefret ettiğim annem. Kahraman abilerim değil, yoldan geçen insandan bile yabancı olan abim. İşte benim ailem. Hayatım böyleydi. Tepetaklak, umutsuz, mutsuz ve ruhsuz.
Artık çocuk Berili rüyalarında bile göremeyecekler. Acımasızca gömmüşlerdi onu. Zar zor çıktığı mezardan yaka paça geri yollamışlardı. Karşılarında bencil ve duygusuz bir beril olacaktı. Olmuştu da. Artık yabancı bir ülkenin külkedisi değildim. O kadar temiz de değildim ama yabancı bir ülkenin kötü kalpli cadısı olabilirdim.
Karşımda dilimi yutacak kadar insan varken yüzüm tepkisiz, duruşum dimdikti. Şaşırmıştım ama artık duyguları bile yansıtamayacak kadar ruhum çökmüştü. Yüze yakın insan ordusu karşımda dikilirken boş gözlerle etrafı inceliyordum. Uçağa bindiğimiz gibi hiç kimseden çıt çıkmamıştı. Özel uçak ayarlamışlardı. Ben boş bir koltukta oturmuştum. Diğerleri ise ikili ikili oturmuşlardı. O hariç. Mirzan Aktan. Benim gibi tek oturmuş ve tam karşıma geçmişti. Uzun zamandır yemek yemediğim için karnımda uçakta iken sancılar artsa da dayanmış ve küçük bir uykuya kendimi teslim etmiştim. Uyandığımda bakışları üzerimde her şeyimi ezberlemek istiyor gibi yüzümü incelemişti. Gözünde hiç uyumadığını beli eden siyah kapaklar meydana gelmişti. Uyuduğum andan itibaren beni izlemiş olduğu sonucuna varmıştım. Uyandığımdan kısa bir süre sonra ise uçak iniş yapmıştı. Uçaktan inerken hiç kimse ile göz teması kurmamış ve konuşmamıştım. Şimdi de hava alanından çıktığımız gibi karşımda insan ordusunu görmüştüm.
Ne için geldiklerini bilmesem de sanırım Mirzanla bir işleri vardı. Bu kadar insanın Mirzan için gelmesi bir saçmalıktan başka bir şey değildi. Aralarından beşli bir grubun öne çıkması ile bakışlarımı onlara çevirdim. Önde Mirzandan biraz daha yaşlı bir adam vardı. Siyah gözleri ile ateş saçıyordu. Arkasında ise Kerem ve Kenan yaşlarında bir adam vardı. Benim mavi gözlerimin aksine yeşil gözleri vardı. Onun yanında benim yaşlarıma yakın iki erkek vardı. Son kişi ise yirmilerin başında olduğunu belli eden bir erkek vardı. Önde duran adam biraz daha öne çıkıp keyiflice sırıtmıştı.
'' Ey ahali! Mirzan Ağa geri dönmüştür. Çalın davulları, patlatın silahları.''
Ben daha ne olduğunu idrak edemezken davulların çalınması ve silahların patlaması an meselesi olmuştu. Silah seslerinden dolayı yüzümü ekşitmiştim. Ne kadar cahil olduklarını ben söyleyecek değildim değil mi?
'' Yeter! Bırakın artık şu lanet olası silahları! Ya kaza kurşunu çıkarsa, ya birini yaralarsanız. Bunları hiç mi düşünmüyorsunuz?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katil Beni Seçti
General FictionKoyu kahverengi gözleri vücudumun her santimini ezberlemek istercesine yoğundu. Arka fonda çalan müziğe eşlik ediyorduk. Elleri beni sıkı bir şekilde sarmıştı. Kahveleri buz mavisi gözlerimdeydi. Gözlerimi gözlerinden ayırmaz iken çalan şarkıyı mırı...