Confession

659 80 84
                                    

Okulun en iyi yanlarından biri şüphesiz sahile yakın olmasıydı. Ana yoldan köprü altına inen merdivenlerden yavaş yavaş indiler. Denizin kokusu mesafeye rağmen burunlarına doldu. İnsanlar yavaş yavaş yürüyordu. Çok kişide yoktu diğer günlere oranla. 

Güneşin denizle buluşan kızıl görüntüsü. Dalların yeşilinin denizle uyumu, kumsalın sakinliği ve hepsinin ortasında el ele dolaşan beyazın ve siyahın tablosu. Bu tablo öyle güzel ve öyle uyumlu ki dışarıdan bakanlar bir daha bakıyor ve bu görüntüye imreniyordu.

Kıyı şeridi boyunca yürüyorlardı, aralarında sessiz bir anlaşma var gibiydi. İkiside durumlarını sorgulamıyor ne geleceği ne geçmişi düşünüyorlardı. Changbin olumsuz herhangi bir tepki görmediği için küçüğüne bugün açılmayı düşünüyordu. Felixin kolunu çekiştirerek geldikleri kayalığa çıkardı.

Burayı bir kaç yıl önce keşfetmişti. Lise zamanlarında insanlarla anlaşamayan asosyalliği ile nam salmıştı. bundan da mutluydu kalabalıktan haz etmezdi o zamanlar gerçi hala haz etmiyordu ama bu 7 çocuk ailesi gibi olmuştu son zamanlarda. öyle ki Felixide ilkte kendisi gibi sanmıştı ama onun neredeyse tüm okulla lan yakınlığına şaşırmıştı. 

Her neyse bu kayalıklar onun canı sıkkın olduğunda uğradığı yerdi aslında ama bugün buradan mutlu dönmeyi umut ediyordu.  Yavaşça oturduklarında yanındaki güzelliğe döndü.

"Beğendin mi? "

Küçüğün kısılan mavi gözlerini ve denizi yan yana koysalar Changbin direkt Felixin gözlerine dalardı. Onun gözleri hem deniz hem gökyüzüydü. Küçük kahve çilleri balıklar gözlerindeki minik ışıltılar yıldız siyah göz bebeği ise ayın yakamozuydu. Kısaca Changbin boğulmayı da, uçmayı da, özgürlüğü de, huzuru da bu gözlerde buluyordu.

Küçük ellerini kaldırarak güneşi tutabilecekmiş gibi uzandı. Elini bırakmamış öbür elindeki çiçeği kenarına bırakmıştı. 

'Beğendim daha önce bu saatlerde çıkmak için bir sebebim olmamıştı.'

Rahatsız olmuş olabilme düşüncesi canını sıkarken ciddiyetle Felixe döndü.

"Eğer seni rahatsız ediyorsa gidelim mi? "

Küçüğün direk kendine dönüp hızlı ve sevimli bir şekilde hızlı hızlı 'hayır, hayır' demesiyle yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı.

'Hem burası çok güzel gitmeyelim.'

Sonunda küçük eli bırakırken miniğinin şapkasını çıkarıp saçlarını özgür bıraktı. Hafiften kararmaya başlayan havayla birlikte esen serin rüzgarlarla küçüğün saçları savruldu.

"Pekala seninle sonsuza kadar burada durabilirim."

Miniğinin hafiften gülümsemesiyle beraber denizden gelen sesi dinlemeye koyuldu.

Huzur neydi? Mutluluk mu, yanında birinin olması mı, manzaranın harika olması mı?

Hiç biri değildi. Bunlar tekken bir işe yaramayan küçük şeylerdi. Ama şuanda huzur tattığını biliyordu Changbin çünkü tüm huzur kriterleri tamamiyle vardı.

İç çekti. Hafif çiçek kokusu, denizden helen tuzlu kokuyla karışıyordu. Ama en çokta burnuna o tatlı koku geliyordu.

Denizde olan bakışlarını yanındaki çilliye çevirdiğinde kendisini izlemesini beklemiyordu. Derince yutkunup gözlerine baktı. Bakışmayı kesip gökyüzüne dönen bu sefer felix olmuştu.

Zaten gün batımında gelmişlerdi ki çoktan yıldızlar hafif hafif gözükmeye ay kendini belli etmeye başlamıştı. Eh tabi güneşin kızıllığı kaybolmuş denizde ayın yansıması yer almıştı.

Albino 《ChangLix》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin