8.Bölüm:Sınır

223 36 3
                                    



MARNERO

8.BÖLÜM: SINIR


"Avını yiyen aslana yaklaşmamak gerekiyordu."


Lewis Capaldi-Bruises



"Siktir. Evi bulmuşlar."

Elimdeki kağıt parçasının cümlelerini sesli dile getirdikten sonra ilk konuşan Uygar'dı. Kanımda dolaşan panzehir.

Yıllarca peşimi bırakmayan cellatlarım bana kapı aralamışlardı. İlk defa.

Beni suçladılar. Annem öldüğü günün ardından gelen her günü burnumdan getirdiler. Ama bugün gerçekten oynamak istediklerini belli etmişlerdi. Bunca yıl sonra oltaya gelmem için açık açık oltaya yemi takmışlardı.

"Gerçek panzehirden bahsetmiyorlar. Cümlenin altında yatan anlamı çözmemizi istiyorlar." Arel ve ben düşünüyorduk. Onun aklından ne geçtiği hakkında fikrim yoktu. Zaten ne zaman olmuştu ki?

Ben altında gizlenen anlamı düşündüm. Mecaz anlamda kullanın cümlenin altından birçok anlam çıkarılabilirdi.

"Hayır. Bu cümlenin altında bir bok yatmıyor. Senin küçükken kanında dolaşan bir şeyden bahsetiyorlar. Bütün anahtar çocukluğun."

Anahtar çocukluğumsa bu işin içinden çıkamazdık. Çocukluğum koca bir boşluktu. Kimse çocukluğunu tam anlamıyla hatırlayamaz ama ben gerçekten hiçbir anı hatırlamıyordum.

"Bilim kurgu filmi çekmiyoruz Arel. Kanında panzehir dolaşabilmesi mümkün değil. Cümlenin altındaki anlamını bulmamız gerekiyor sadece. " Kanımda panzehir dolaşması mümkün değildi. "Samir'i aradığım halde adam ayarlayamadı. Evimize kadar kağıt gönderdiler. Bunu halletmemiz lazım Arel."

"Ağabey'den beklemeyeceğim. Kendim halledeceğim o işi. Bu kağıdı da götlerine bir yerlerine monte edeceğim." Burun delikleri hızlı nefes almaktan hareket ediyordu. Baş ve işaret parmağıyla burnunun kemerini sıktı. Bir süre sakinleşmek ister gibi öyle durdu.

"Uygar bize müsade verir misin?" Arel Uygar'ı duymuyordu. Kendi düşüncesine odaklanmıştı. Muhtemelen kendi düşüncesinden emindi. Kafasının karışmasını istemiyordu.

Uygar Arel'i ikiletmeden bilgisayarı kolunun altına koyarak solandan çıktı. Elimdeki kağıt elimden kaçacak sandığımdan sıkıca tuttum.

"Sırtındaki yaralarda küçükken olmuştu. Hatırlamadığın, hatırlamayı reddettiğin boşluklar var. Bu boşluklarda gizli aradıklarımız."

Uygar'ı bu yüzden göndermişti. Cümleyi duyduğundan beri sırtımdakilerle ilişkisi olduğunu düşünüyordu.

"Çocukluğumda hatırladığım tek şey sırtımdaki morlukların geçip geçmediğini anneme sormam. Nasıl oldukları hakkında en ufak şey hatırlamıyorum." Annem geçmemesine rağmen bana geçiyor derdi. Morlukların üzerinde ince zarif parmaklarını gezdirirdi. Biraz daha okşasa sihirle iyileşebilirdi.

Bir süre düşündü. Göğsünde birleştirdiği kollarını açarak çenesini kaşır gibi yaptı.

"Hatırlamaya zorla kendini. Bunu yaparken canın yanmış olmalı. İnsan çocukluğunda yaşadığı en acı ve en mutlu anıları hatırlar."

Aklına gelen şey her neyse gözlerini yere sabitledi. Kendi tecrübe etmişti. Aklından geçenin mutlu ya da acı dolu hangi anın olduğunu merak ettim.

MARNEROHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin