Herkese tekrardan merhaba canlar, umarım tatiliniz güzel geçiyordur!!
Öncelikle, bu bölümü normalde saat 13.30'da atacağımı söylemiştim ama maalesef ufak bir aksilik oldu, bunun için sizlerden özür dilerim.
İkinci olarak demek istediğimse, votelarımız çok az, lütfen etmeyi unutmayalım ve satır arası yorumlarınızı görmek istiyorum, hiç yoklar😔
Bunları dikkate alarak sizi kızımızla baş başa bırakıyorum, öpüldünüz! <3
Joshua Bell, Hand Zimmer, God Particle
Bir şarkı da sizden olsun, gönlünüzden ne kopuyorsa <3
Uyanınca Başlayan Kabus
UZUN BİR SÜRE SONRA
Kusursuz cinayet yoktur.
Her şeyin bir yanılma payı vardır. Düşünce yapısının, herhangi bir olaya karşı tutumun, ya da en basitinden çözdüğün kolay bir test sorusunun. Cümlelerin de vardır. Tıpkı bu cümlenin sahip olduğu gibi. Hayır efendim, kusursuz cinayet vardır. En kusursuz cinayetler, birinin yaşam sevincini öldürdüğünüzde gerçekleşenlerdir.
Peki bu cümlenin devamını biliyor musunuz?
Kusursuz cinayet yoktur. Ardında mutlaka bir iz bırakır.
İşte bunun yoktur.
Mükemmel olmasa da mutlu yaşamların katilleri, ardında mutlaka ölü bir bedenden fazlasını bırakır. Asla hayata geçirilemeyecek, acımasız askılarda asılı kalan hayaller, yakamozlu gecelerde aşk dolu bakışmalar yaşamayacak gözler, kokularının birbirine karışamayacağı veya birbirlerinin kollarında kaybolunamayacak sarılışlar. En kötüsü de bir daha geri gelmemek üzere oluştuğu toz bulutu olarak dünyadan silinen temiz ama kan ağlayan ruhlar.
Gözlerimi, alışagelmiş olduğum ufacık damlaların sanki büyük bir gölete düşer gibi çıkardığı sesle araladığımda odamda yine her zamanki gibi tepemde duran bir serum ile yalnız olduğumu anlamam uzun sürmemişti. Bakışlarıma monoton bir şekilde rengi solmaya yüz tutmuş tavanıma diktim. İçimde hissettiğim hiçbir doğru düzgün duygu yoktu. Altı ay öncesine kadar var olan duygularım sanki uçurumun kenarında düşmesin diye sıkıca tuttuğum bir çocuğun ellerimden kayıp gitmesi kadar kolay bir şekilde yok olmuştu. Sadece baş ağrısı hissediyordum. Göz bebeklerim titriyordu. Derin bir nefes aldım ve hemen ardından yutkundum. Baygın bakışlarımı tepemdeki serum torbasına çevirdim.
Plip, plop, plip, plop, plip, plop
Ah, bu sesten nefret ediyordum.
Damlacıkları teker teker serumuma düşüyordu. Ama sanki düşen su damlacıkları değildi de benim yarıklarımdan akan kandı. Bir iç çektim ve aldığım nefesin içime dolmasıyla karnımın üstündeki elim inip kalktı. Elimi havaya kaldırdım. Bir avuç içime baktım, bir de elimin tersine. Görünüşünde bir değişiklik yoktu. Hala açık renkte ve kurumamışlardı. Kaslarım güçsüzleşmişti, bunu hissettmek çok zor değildi ama bu benim damarlarımı belki bininci kez rehin alan serumu çekip atmama engel değildi. Yatakta doğruldum. Sırtımın üzerindeki yorgunluktan bir kaç saniye hareketsiz kaldım ve sadece sırtımı dikleştirmeye çalıştım. Omurgalarımdan çıkan tak, tuk sesler eskiden korkup defalarca birilerine "acaba kırıldı mı?" diye sorma isteği uyandırmıyordu artık bende. Her şey için çok bitkindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL VE KARA
RomanceGrinin en koyu tonunu içinde saklayan yağmur bulutları, tam da o anda bir şimşek bıraktı yeryüzüne iki yabancı da acılarını yaşarken. O gün ikisi de ruhlarının öldüğünü düşündüler. Fakat o gün, ikisinin de ruhları görünmez bir iple birbirine bağlan...