30 - "Burada Koşarız"
J İ M İ N
Son zamanlarda başıma gelmesinden korktuğum bir şey vardı. Hayal kırıklığı. Platonik aşkların gerçeğe dönüştüğünde önlerine çıkan duvara toslaması durumu. Hayal kırıklığına uğramak veya uğratmak. Uzun süredir içimde kıvranan duyguların düğümü çözüldüğü zaman, sahnede dekorları düzgün tutmak için kullanılan kum torbaları gibi yere çakılıp son hız sahneye ivmelenmesi ve başrolün üstüne düşüp onu sakatlaması.
Jungkook aşık olduğum gibi biri çıkmayabilirdi. Onu zannettiğim kadar çok sevmiyor olabilirdim. Elde edemediğim için bağlanmış olabilirdim, birlikte olunca ona karşı ilgisizleşebilirdim.
Jungkook'u aslında sevmiyor olabilirdim.
İşte o zaman, sahnede sakatlanan tek başrol ben olmazdım. Jungkook incinirdi. Arkadaşlarıma kötülük etmiş olurdum. Kendime katlanamazdım.
Fakat şimdi yanımda uzanan bedenin sakin soluklarını dinliyor, gözleri kapalı yüzüne uzun uzun rahatça bakabiliyorken göğsüm öyle bir yere dönmüştü ki hislerim bambaşkaydı. O her şeyi kolaylaştırıyordu. Onun yanındayken her şey daha önce görmediğim bir yüzünü bana gösteriyordu sanki. Evet, sevgilimden bahsediyorum. Canım yana yana sevdiğim, ağlasam da kızsam da fotoğrafına bakarak uykuya daldığım sevdiğimden.
Nasıl bir hayata gelmiş olursam olayım yine onunla olmak istediğimi biliyordum. O ne olursa olsun ben ne olursam olayım. Tabiat olarak taban tabana zıt iki varlık da olsak, dünyanın bir ucunda da olsak, bizi ayıran sınırlara büyük duvarlar da çekilmiş olsa biz aşabilirdik. Jungkook aramızdaki mesafeleri kat eder, gelirdi dizimin dibine gibi hissediyordum.
Yastıkta başımı biraz öne kaydırarak alnımı alnına yasladım ve burnuna hafifçe süründüm. "Jungkook..."
Gözlerini kırpıştırarak uyanmaya çalışırken tekini açmayı başarıp beni karşısında görünce gülümsemişti.
"Aşkım..." diye mırıldandı derin sesiyle. İçi hâlâ uyuyor olduğundan yarım yamalak söylebilmişti. "Saat kaç?"
"Beşi on geçiyor, koşuya gidecektik. Unuttun mu?" diye fısıldadım. Dün gece, Jihun'u teyzesine bıraktıktan sonra sabah birlikte sahilde koşuya çıkmayı teklif etmişti. Okulda yan yana gelemiyorduk, bari sabahları birlikte olalım diyordu. Sabah erkenden kalkıp gitmek için de beni eve bırakmak yerine kendi evine getirmişti.
"Hemen sabah olmuş mu ya? Günaydın." diye mırıldandı gözleri hâlâ kapalıyken. El yordamıyla belimi bulup tek kolunu doladığında işi çok kolay olmuştu çünkü hemen dibindeydim.
"Biraz daha uyumak ister misin?" diye fısıldadım kulağına doğru.
Gülümsemesi ağzı kulaklarına varan bir sırıtışa dönüşürken "Sen böyle fısıldayacaksan uyumak dışında başka bir şey istiyorum." diye yanıtladı.
"Bana uyar," diye fısıldadım gülümsememi bastırmaya çalışarak. "Ama seni kötü etkileyen sevgilin olmak istemem..."
Jungkook bir şeyler mırıldandı fakat uykulu sesinden bir şey anlayamadım, sonra uzanıp dudaklarımızı birleştirmişti. Dayanamayıp dudaklarının üstünde kıkırdarken omuzlarına tutundum. Jungkook da ben gülüyorum diye gülmeye başlamıştı.
Manasız bir gülme krizi bizi kıskacına alırken başımı Jungkook'un göğsüne yasladım. Sarsılan göğsü sakinleştiğinde derin bir nefesle şişirmişti göğsünü. Başımı kaldırmadan yüzünü görebileceğim şekilde ona dönerken "Ne oldu?" diye sormuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wild Berry ❦ JiKook [✓]
Fanfiction[TAMAMLANDI] Bakmaya kıyamadığı sevdiğini başka kollarda izleyen Park Jimin ve Jimin'in onu sevdiğinden habersiz gün be gün ona aşık olan Jeon Jungkook'un hikayesi. 🍁 Çünkü aşk, masallardaki gibi iki köşeli değildi. Tek bir köşesi vardı ve oldukça...