7- Sen yine kurtar beni karanlıklardan.
"Etrafta neler olup bittiğini görmüyor musun? Her gün aynı." Bakışlarım siyah zeminde gezinirken hafifçe omuz silkmiştim. "Amaçsızca ve umutsuzca. Hiçbir şey değişmiyor. Gerçi değişince daha da kötüye gidiyor. Balık gibi ağlara takılmışız, çırpınıp duruyoruz. Çığlık atmak için ağzımızı açıyoruz ama kimse duymuyor. Kimse bilmiyor."
Seyirciye içimi döküyormuşum gibi sergilediğim tirad, bu oyunun son parçasıydı.
"Bugün aynı dün gibi. Yarın aynı bugün gibi. Yarından sonra her zamanki gibi."
Bugün hiç de dün gibi değildi.
Bugün sahnede elim ayağıma dolaşıyormuş gibi hissediyordum. Defalarca çalıştığım, her türlü mimiği deneyerek en iyisini bulmak için gecemi gündüzüme kattığım bu tiyatro oyunu şu an hiç tecrübe etmediğim bir şey gibiydi. Sanki ben bu replikleri daha önce hiç ezberlemişim, daha önce böyle bir adamın kılığına girmemişim.
"Yukarı. Daha yukarı. Daha yukarı çıkmak için çabalıyorsun. Aşağı inen yürüyen bir merdivenle yukarı çıkmak... Hiçbir zaman zamanımız yok. Yapmak istediğin her şeyi yapmak için yeterince vaktin olsun istiyorsun. "
Samimi bir hava yakalamak için bakışlarımı kırmızı koltukları doldurmuş bedenlerde gezdirirken gözlerim Jungkook'un o doyamadığım varlığını arıyordu.
"Elini uzatıyorsun, tutuyorsun, kavrıyorsun, neredeyse yapacaksın ya hadi biraz daha gayret, yakala! Al! Ama yakalayacak hiçbir şey yok. Çünkü mutluluğu tutamazsın. O günleri hiçbir zaman geri alamazsın. Bütün bunlar niçin?"
Gözlerim nihayet onun bal gözleriyle buluştuğunda duraklamıştım. Devam edememiştim daha doğrusu. Titrekçe verdiğim bir nefes bütün salonda yankılanırken ellerim titremekten yalnızca bir adım uzaktaydı. Tanrım, nolur bunu batırmama izin verme.
Bakışlarımı ön sıralarda beni izleyen iki arkadaşıma çevirip devam ettim. Jungkook'a bakarken bunu yapamayacaktım. "Bu hayattan kaçmak istediğin kadar uzağa kaçmak istiyorsun. Ama bunu yapacak gücün yok. Koşmaya başlıyorsun. Yoruluyorsun. Nefes alıyorsun. Tekrar koşuyorsun."
Kalbime yenildim. Kısacık bir sürede aklıma kazınmış koltuğa çevirdim tekrar bakışlarımı. Orada, nefesini tutmuş, gözlerini üstüme dikmiş beni izliyordu. "Sonra tekrar arkana bakıyorsun. Heyecanlanıyorsun."
Sahnenin ortasına perişan ve ne yapacağını bilemez vücut hareketleriyle geldiğimde sudan çıkmış balık gibi bütün salonda hızlıca göz gezdirmem gerekiyordu. Herkesle göz göze gelmek gereken bu kısımda ben gözlerimi ondan ayıramadım.
Üstelik bir de oyunun ismi zaten girişteki afişlerde yer almıyormuş gibi haykırmak istedim Jungkook'un suratına.
Ne yazık ki kendimi de tutamamıştım.
"Hadi sevişelim." Gözlerim hâlâ Jungkook'un üstündeyken elimi ileri uzattım. Burasının hiç yaşanmamış olması gerekiyordu. "Sen yine kurtar beni karanlıklardan."
Kırmızı perde yavaşça kapanmaya başladı, Jungkook'u işaret eden parmağımı ardına gizledi ve Jungkook'un da içinde bulunduğu kalabalıktan kopan kuvvetli alkış sesini duydum.
Yapmış mıydım? Yapmış olamazdım değil mi?
Birbirine giren, dengesizleşmeye başlayan nefeslerimi düzene sokmak için az önce Jungkook'u işaret eden elimi göğsüme bastırmıştım gözden kaybolduğum anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wild Berry ❦ JiKook [✓]
Fanfiction[TAMAMLANDI] Bakmaya kıyamadığı sevdiğini başka kollarda izleyen Park Jimin ve Jimin'in onu sevdiğinden habersiz gün be gün ona aşık olan Jeon Jungkook'un hikayesi. 🍁 Çünkü aşk, masallardaki gibi iki köşeli değildi. Tek bir köşesi vardı ve oldukça...