selena gomez - perfect
27- "Bırak, sevelim, kalbimiz kırılsın."
Taehyung'un koluna girip kalın ve bordo, eski desen perdelerle gizlenmiş mekanda başka bir koridora geçerken duvarların altından sızan dumanlar ciğerlerime dolup öksürtmüştü beni. Daracık bir koridorda, kapalı kapılardan gelen çığlıklar ve tuhaf bağırışlar yeterince irkitiyordu, çok farklı bir falcıya geldiğimize emindim. Gelen sesler yapay değildi, dumanlar da sis makinesiyle üretilmemişti. Bir tiyatro oyuncusu olarak rahatlıkla söyleyebilirdim bunu. Buradaki hiçbir şey dekor değildi. Hepsi gerçekti.
Az sonra isli bir hoparlörden elektro bir müzik çalmaya başladığında iyiden iyiye gerilerek Taehyung'u dürttüm.
"Daha ne kadar kaldı? Burası gittikçe karanlıklaşıyor mu ne?"
"Şşş! Sessiz ol. Az kaldı." diye fısıldamıştı.
Neden fısıldıyordu ki? Biri bizi duysa ne olacaktı?
Çenemi kapatıp dar koridorun bitip devasa perdelerin bizi karşılamasını bekledim sabırla. O sırada kendimi sıkmaktan yerimde ufalmış hissediyordum. Fakat bu ortama girip de böyle hissetmemek mümkün değildi zira Taehyung ikinci gelişi olmasına rağmen benimle aynı durumdaydı.
Niye gelmiştik buraya bilmiyordum. Kendimizi bir anda falcıda bulduğumuzu hatırlıyordum yalnızca.
Taehyung perdeleri geçmemiz için açtığında koluna sıkıca yapışarak arkasından takip ettim. Diğer sesler bir anda susmuştu içeriye girince.
Koridordan daha karanlıktı burası, ışıklandırmaları yere konulmuş küçük kandillerden ibaretti. Küçük bir oda, arkadaki kitaplıkta değişik şişeler içinde otumsu şeyler sıkıştırılmış, bir yer sofrasının önüne iki mor minder konulmuştu. Masanın arkasında başını önüne eğmiş bir kadın saçlarını topuz yapmış üstüne de bordo bandana takmıştı. Ürkütücü. Diğer bütün her şey gibi.
Birincisi, bu perdeler ne kadar ses geçirmezdi ki koridordaki karmaşayı bu kadar iyi bastırıp içeriye çıt girmemesini sağlıyordu; ikincisi, burası falcının odasıysa diğer odalarda ne yapılıyordu?
Çekinerek minderlerden birine bacaklarımın üstünde oturduktan sonra temkinle falcıya baktım. Yüzü tanıdıktı fakat kim olduğunu çıkaramamıştım.
Falcıyla göz göze geldiğimizde kalbimin gümbürtüsü odada yankılandı gibi hissettim, o kadar gürültülüydü.
"Ne için geldiniz?" Derin sesi bana yine tanıdık gelmişti.
Taehyung hemen atılıp elini dizlerine yaslayarak açıkladı. "Benim arkadaşım haftaya evlenecek. Ama nişanlısı biraz garip," dedi. Dönüp bana bakmıştı sonra. "Sen devam et Jimin istersen."
Kafamı sallayıp gerginlikle falcıya baktım. Dudağının altında bir ben vardı. "Nişanlım bazen gecenin köründe yataktan kalkıp bir yere gidiyor. Ama sanki ne yaptığının farkında değil gibi. Uyurgezer deseniz değil, cevap veriyor ama sabah ne yaptığını hatırlamıyor. Kalkıp dışarı çıkıyor, bir gün takip ettim ve buraya girerken gördüm. Bu yüzden buradayız. Öteki odalarda ne yapıyorsunuz?"
Falcının dudakları sinsice kıvrıldı. Ben bu gülümsemeyi tanıyordum. Gülümsemesi biraz daha genişlediğinde yanağında uzun bir gamze belirdi. Ben bu gamzeyi de sahibini de çok iyi biliyordum!
"Nişanlınızı tatmin edemiyorsunuz Jimin." dedi bir kolunu arkaya yaslayıp geriye doğru gerinirken. Bacaklarının birini yere tamamen uzatmış, diğerinin ayağı yere basmış, dizini bükük bir şekilde sallıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wild Berry ❦ JiKook [✓]
Fanfic[TAMAMLANDI] Bakmaya kıyamadığı sevdiğini başka kollarda izleyen Park Jimin ve Jimin'in onu sevdiğinden habersiz gün be gün ona aşık olan Jeon Jungkook'un hikayesi. 🍁 Çünkü aşk, masallardaki gibi iki köşeli değildi. Tek bir köşesi vardı ve oldukça...