Beş: Duyguda sahtecilikten almışlar seni.

6.2K 623 479
                                    

5- Duyguda sahtecilikten almışlar seni.

"Bak söylüyorum, bu yine hayal görüyor." dedi Namjoon beni işaret ederek.

"Uf, hayır be!" dedim cazgırca elimi belime koyup ona kaşlarımı çatarken. "Hayal görüyorsam Jungkook'un bana attığı bu aşk dolu mesajları nasıl açıklayacaksın?"

"Geçen sene de böyle olmuştu." dedi Taehyung omuz silkerken. "Uyku arasında Hoseok'un mesajını Jungkook attı zannedip Hoseok'un adını Jungkook olarak değiştirmiştin."

Taehyung genelde benimle hep hayal kuran kişi olmuştu, benimle ayakları yere değmeyen, biraz uçuk kaçık, masalların gerçek olduğuyla ilgili kavgaya girişebilecek olanı. "Sen de mi Taehyung ya... Ama gün içerisinde hiç uyumadım, bu sefer mümkün değil."

"Dersim var deyip bana yalan söylerken yeterince ayıktı." diye dahil oldu Hoseok mutfaktan elinde kaselerle oturma odasına geldiğinde. Dudaklarının kenarları aşağı doğru eğildiğinden üçgene benzemişti. Üzgün olduğunda dudakları hep böyle bükülürdü.

Ben hakikaten hayal mi görmüştüm yine? Üstelik Hoseok Hyung'u da üzmüştüm.

Omuzlarım düşerken ellerime baktım. Hoseok'a yalan söylememeliydim. Belki de bugün dersten sonra okulda hiç kalmamalı ve direkt eve gelmeliydim. Böylece onlarla gerçek miydi, hayal mi polemiğine girip üç saat boyunca deli olduğumu düşünmezdim.

"Kalk da içerdekileri getir. Yoongi geldiğinde ne yapacağız, abur cubur tıkalım ağzına bari." demişti elindekileri sehpaya bırakıp ayağıyla popomu dürtüklerken Hoseok Hyung.

Bakışlarım parlayarak Hoseok'a dönerken ellerimi çenemin altında birleştirdim. "İnanıyor musun bana? Gelecekler değil mi?"

Hoseok bıkkın bir nefes alıp elini beline tam koymuştu ki tanıdık zil sesi yankılandı evde. Herkesin bakışları ağır çekimde bana döndüğünde elimi ağzıma kapatıp sessizce çığlık attım.

"Geldiler! Gerçekten geldiler!"

Oturduğum halının üstünden ayaklarım birbirine karışıp birkaç kez düşme tehlikesi geçirerek kalkarken sevinçle kıkırdıyordum. "Ben dedim size işte hayal görmedim diye! Hiçbiriniz bana inanmadınız, pislikler, hainler..." Söylenerek kapıya koşuşturduğumda Hoseok'un iç geçirdiğini yakalamıştı kulaklarım.

Kapının önüne ışık hızıyla gelip son anda çarpmadan durdum ve bir elim kulpta, saçımı başımı düzelttim kendimi sakinleştirmek için. Kapıyı ağzım kulaklarımda gülümseyerek açmıştım.

Gülüşüm yüzümde donarken açtığım gibi geri kapatmak istedim o kapıyı. Jungkook'a açılmayan bütün kapıları kapatmak, bir daha kapının kulbuna bile dokunmamak istedim. Fakat bendeki güleryüzü görüp sevinen pizzacı çocuğun yüzüne karşı bunu yapmak hiç yakışık kalmazdı.

"Bu kadar sevinç içinde açacağınızı bilsem acele ederdim efendim! Afiyet olsun, çok acıkmış olmalısınız." Bir alt dönemden olan mimarlık öğrencisi pizzacı çocuğa vestiyerden bulduğum parayı uzatırken yüzümde az önceki sevinçten eser yoktu.

"He Mingi he." dedim elindeki beş kutuyu alırken. "Nasıl sevindim şu an tek dilimi 266 kalori olan bir yemek evime giriyor diye." Ardından Mingi'ye iyi akşamlar dileyerek kapıyı ayağımla kapatıp salona adımladım.

Düz ifademle elimdeki kutuları masanın üstüne bırakırken "Tekrar sormayacağım, tek seferde cevap verin." demiştim. "Hangi orospu çocuğu sipariş etti bu pizzaları?"

"Anneme küfretme lütfen..." dedi Taehyung miyavlar gibi.

Ortamdaki gergin havayı solumamak için nefes almadım. Bundan nefret ediyordum. Deli gibi her daim Jungkook'u düşünüp hayal kurmaktan, buna kendimi inandırmaktan nefret ediyordum. Arkadaşlarımla böyle içinden çıkılmayan tartışmalardan nefret ediyordum.

Wild Berry ❦ JiKook [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin