2- Ay ışığı gel peşimden dedi diye güneş koskoca dünyayı bırakacak değil ya.Bu hislerle ne yapacağımı bilmiyorum. Seni söküp atmak istiyorum, kendimi erkeklerden hoşlanmadığına ikna ederek senden vazgeçmek istiyorum. Korkarım bu sana bu kadar çekilmişken mümkün değil.
Bu seni istemeyişimin ilk seferi değil. Ancak her seferinde yepyeni bir acı nasıl olur da aynı düşünceyle beni yakıyor, anladığımı söyleyemem. Kalbimin güçsüz olduğunu biliyorsun, değil mi? Kalbimi dinlendirmem için bana biraz vakit verebilir misin? Ufacık, küçücük; seni sevmediğim minicik bir an. Senden yemin ederim tek isteğim bu.
"Jimin, suratını asmayı bırakır mısın artık?" diye bıkkınca söylendi Hoseok. Kırmızı pipetiyle küçük bir yudum aldığı kolasını sertçe masaya çarpmıştı.
Nasıl bırakabilirdim ki? Söyleyin bana, düz bir adama delicesine vurgunken ve bu henüz ilk gençlik yıllarımın baharına denk gelmişken nasıl surat asmadan durabilirdim?
Masadaki tuzluğa takılı bakışlarımı bahane ederek duymuyormuş gibi yaptım ve ifademi değiştirmeden oturmaya devam ettim. İçimden rol yapmak gelmiyordu artık. Drama renklerini kaybetmişti ve kendi dramalarım bana fazlasıyla yetiyordu, başka bir tanesi sadece fazla mesai olurdu.
"Annecim yapma suratını şöyle, öyle kalacaksın bak." Yüzümde yine hiç kıpırdanış olmayınca Taehyung masanın üstünden uzanıp yanaklarımı sıkıştırdı iki yandan. Sıkıca tuttuğu yanağımla hamurmuş gibi oynayıp sallayarak kafamı da harekete geçirmişti. O kadar yorgun hissediyordum ki her zaman yaptığım gibi eline vurup çocuk gibi ona küsmeye bile tenezzül edemedim. Sadece izin verdim, yanağımı şekilden şekile sokarak farklı yönlere çekip canımı yakmasına. Kalbimi avuçlarına bıraktığım adam gibi benimle oynamasına izin verdim...
Taehyung ifademde olumlu bir değişiklik olmadığını, bakışlarımın daha da karardığını görünce pes edip doğrulduğu koltuğa bıraktı kendini. "Bu çocuk yine ne gördü ya? En son geçen sene Jungkook'un bir aylık ilişkisini öğrendiğinde böyle yapmıştı." diye oflayarak önündeki kutudan bir dilim pizza almıştı eline. "Jimin, sabahtan beri bir şey yemedin. Bari bir dilimcik ye."
Yüzümü asmanın beşinci bir boyutunu keşfetmenin kıyısında sallanırken çığlık çığlığa ağlamak ve kahkaha atmak arasında kalmıştım. Ne tahmindi ama Tae!
Bakışlarımı tuzluktan kaldırıp bir çift endişeli göze çevirirken biraz mimik yapmanın daha etkikeyici olduğunu düşünerek dudaklarımı birbirine bastırıp gülüyormuşum gibi gamzelerimi gösterdim. "İstemiyorum Tae." diye ittirdim dibime sokulan hamuru. "Bir şey gördüğüm yok, sadece iştahım-"
"Jeon Jungkook'un yeni sevgilisi Park Chaeyoung!" diye çığlık atarak sözümü kesmişti Hoseok o sırada. Kafamdaki düşünceyi sesli duyduğumda gözlerim tahammülsüzce kendiliğinden kapanırken Hoseok telefonunu Tae'ye uzatıp kaşlarını çatarak küfür etmişti. Saklamaya çalışmıyordum ama ne kadar geç görseler o kadar iyiydi. Ancak görmeleri sadece birkaç saat sürmüştü. Şimdi bütün gün konu sadece ben ve benim bir senedir sürmekte olan saplantılı, acı dolu aşk hayatım olacaktı ve beni bundan vazgeçirmek için büyük konuşmalar yapılacak, çilingir masamıza kadar gelecek fakat kalbimdeki kilidi açamayacaktı. Karşı tarafın bundan haberi yoktu üstelik. Sevdalandığım adam daha beni tanımıyordu ama benim yüzümden bugüne kadar yediği küfürleri duysa tanımamış olmaya şükrederdi.
Ah boncuğum, yüzüme yediğim duble darbeden sonra çok yakınlaşmıştık aslında. Ancak anlaşılan Chaeyoung ve Jungkook o günden sonra daha çok yakınlaşmıştı ki tam iki hafta sonra bum güm çat küt haberini vermişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wild Berry ❦ JiKook [✓]
Fanfiction[TAMAMLANDI] Bakmaya kıyamadığı sevdiğini başka kollarda izleyen Park Jimin ve Jimin'in onu sevdiğinden habersiz gün be gün ona aşık olan Jeon Jungkook'un hikayesi. 🍁 Çünkü aşk, masallardaki gibi iki köşeli değildi. Tek bir köşesi vardı ve oldukça...