Otuz Beş: FİNAL

4.4K 359 138
                                    


35- FİNAL

Başımıza ne geleceğini hiçbir zaman bilemezdik. Dünümüzden emindik, ânımızı az çok kurtarabilirdik ancak geleceğimizi tanımlayabilecek tek bir kelime vardı: bilinmiyor.

Bu yüzden geleceği dert etmek anlamsızdı. Çünkü dostlar, sıkı durun, gelecek de bir gün gelecek! Siz dert etseniz de etmeseniz de. Bazı şeyler yalnızca olması gerektiği için olurdu ya da olmazdı.

Yine de bazı şeylerde elinizin de tadı vardı elbette. Eliniz kirliyse o yemeği yemekten çekinirdiniz. Mesela Jungkook'la ayrılığımızda en büyük payı olan ben, elleri kirli olan kişi oluyordum. Şimdi karşımda oturup arkadaşlarımla kantinde bıcır bıcır muhabbet eden Jungkook da yemeğim. Onu yine kırmaktan korkuyordum.

Jungkook bölümden arkadaşım Siyeon'un söylediği bir şeye arkasına yaslanarak kahkaha attığında iç çekmeden edemedim. Masadakilerin bu hâlimi kör kütük aşık olarak yorumladığını biliyordum çünkü çenemi elime yaslayıp bakışlarımı Jungkook'tan hiç ayırmamıştım masaya arkadaşlarımla tanışmak için oturduğundan beri. Artık umurumda değildi. Ben bu adama aşıktım, o da bunu biliyordu. Başkalarının ne düşündüğünü önemsemeden duygularımı göstermek istiyordum. 

Bir haftadır öğle yemeğini birlikte yiyorduk, eve birlikte metroyla veya bisikletle dönüyorduk. Bir keresinde okuldan sonra birdenbire deniz görmek istediğimiz için sahile inmiştik. Ertesi gün atölyem olduğu için çalışmam gerekiyordu fakat Jungkook beni erkenden bırakmak istememişti, böylece kayalıklarda düşme tehlikesi atlata atlata bana tirat çalıştırmıştı. Söylemeden edemeyeceğim, role girdiğinde çok seksi bir adam oluyordu ve ben boynuna tırmanıp ham hum onu yememek için zor duruyordum. Ama o kendini tutmak için bir çaba göstermiyordu! Ya da gösteriyordu ve eninde sonunda kaybediyordu çünkü dokunuşlarının benim için ruhumu teslim etmek olduğunu bildiği hâlde belimi kavrıyor, omzuma yaslanıyor; bazen sessizce kurtarabileceğini düşündüğü anlarda küçük öpücükler çalıyor ve bana o kadar güzel bakıyordu ki... Flörtün bir tık üstü, sevgilinin de bir tık altı olduğumuz o evredeydik ve Jungkook resmen intikam almak için bu aşamayı uzata uzata yaşıyordu. Bir de eski sevgiliydik tabii, onu da eklemeyi unutmuşum.

Bu hâlimizi gören herkes onun kim olduğunu soruyordu, fakat bir cevabım olmuyordu. Sadece, ben o adama aşığım, deyip çekiliyordum ve açık sözlülüğüm arkadaşlarımı dumura uğratıp bırakıyordu. Sahi, neydik biz Durup durup biz şimdi neyiz, diye Jungkook'a sorasım geliyordu ama geri gidiyordu alacağım cevabı düşündükçe.

Masadakiler ikişer üçer ders bahanesiyle ayrılırken sessizliğimi koruyordum. Masada yalnızca ikimiz kalmıştık. Jungkook bana dudağının kenarında filizlenmek üzere olan bir gülümsemeyle bakıyordu. Kaşındaki delik kalbime iyi gelmiyordu ve siyah kolsuz tişörtüyle birleşince verdiği hava burnumu kaşındırıyordu. Tamam, en kötü çocuk sensin Jungkook. O kadar kötüsün ki şimdi sana dönüp kim bilir kaç kişi bakıyordur.

"Yarım saattir beni alıcı gözüyle inceliyorken şimdi niye kötü kötü bakıyorsun?" diye sordu sırıtarak karşımda. Masada öne doğru eğilip benim gibi kollarını dayamıştı.

"İftira." dedim gözlerimi kısarak. Başımı kollarıma yaslamaktan vazgeçip ona doğru eğilmiştim.

"Hangisi? Birinci dediğim mı ikincisi mi?"

Dudak bükerek "İkincisi." dedim sessizce. Alıcı olduğumu inkâr etmiyordum.

Jungkook kıkırdayarak arkasına yaslandı. Dudağını ısırdıktan sonra "Bugün bana gelsene," demişti. "Senin için bir şey hazırladım."

Kalbim her kelimesine ayrı çarparken kaşlarım havalanmıştı. "Benim için mi? Senin evde?" O sırada iç sesim çığlık atmaya başladı. Dur, daha fazla devam etme. Seni becermek için teklif yapıyor gibi söylüyorsun. Bekle, yoksa gerçekten bir teklif miydi?

Wild Berry ❦ JiKook [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin