10- Bulut gibisin, yakın ama dokunulmaz.
Kura sistemini kim uydurduysa onu bulup suyuna tükürmeliydik!
Avcumun içinde az önce plastik akvaryum kaseden çektiğim üstünde Jeon ve Jungkook isimleri yazılı kağıt çöpünü tutuyordum. Elindekini buruştururken sertçe yutkundum. Az sonra bacağına sarılarak yere sermeye çalışacağım rakibimin isminin yazılı olduğu kağıt çöpü... E hadi bana müsaade o zaman yavaştan.
"Nereye gidiyorsun Jimin Hyung? Biraz sonra bizim sıramız." Bizim sıramız... Jungkook'un sesini duyduğumda avcumun içini sertçe alnıma geçirip gözlerimi kapattım yok olmak için.
Sessizce mırıldandım. "Ben aslında yokum." Ben burada yokum. Ben aslında yoğumm. Yoğumm.
"Ne? Niye miyavlıyorsun? Hadi gel hazırlanma odasına gidelim." O kadar istemediğim bir duruma düşmüştüm ki şu an, kullandığı birinci çoğul ekine bile sevinemiyordum. Gel diyordu ya, gidelim diyordu! Ama hazırlanma odası diyordu...
Arkamı dönüp kaderimle yüzleştim. "Ben miyavlamam, miyavlatırım." dedim hayali uzun saçımı savururken. Ardından gardımı dik tutarak önüne gelene kadar ona hayran hayran bakmamaya çalıştım. "Hadi gidelim canım rakibim, önden buyur." dedim elimi uzatıp ona yol verirken.
Gülümseyerek "Günün galibi demek istedin yani." dediğinde kaşlarımı çatıp ellerimi belime koydum kibirli savaşçı modundan çingene duruşuna geçerek.
"Henüz kazanmadın bir kere!"
Kıkırdadı. Oldukça keyifli görünüyordu Jungkook. Bu yüz ifadesini biliyordum, karamelli dondurma yerken bu ifadenin aynısı benim yüzümde oluyordu.
Odaya doğru ilerlerken bana önünü dönüp geri geri yürümeye başlamıştı. Resmen benimle eğleniyordu, yüzümün aldığı hâllerin keyfini çıkarmak için gözlerini üstümden ayırmıyordu herif. "İddiaya girmek ister misin?" diye sordu gözlerini şirince büyüterek.
"Hayır! Asla!" diye bağırdım odaya girerken. Henüz aklımı kaybetmemiştim herhalde. Böyle bir oyunda Jungkook'u yenmem mümkün değildi.
Okulda Kış Spor Turnuvası başlamıştı ve ikinci gününde Hoseok'un ısrarlarıyla ben de adımı yazdırmıştım birkaç spor için. Birer ayak bağlanıp yapılan çiftli yürüme yarışı, jimnastik gibi; güç gerektirmeyen, birini mattan mata fıratmak zorunda olmadığın sporlar...
Jungkook'la stantta karşılaştığımızda kanıma girerek beni güreşe yazdırmak için kandırmıştı ve ben de katılıvermiştim işte. Taehyung'u kullanıp o gün gerçekten güreş yapıyorsanız buna da katılırsın demişti. El mahkum adımı Jungkook'unkinin altına yazarken ne düşündüğümü gerçekten bilmiyordum. Neyse ki şansıma, o dıkşın dıkşın güreş değildi okulda yapacağımız. Ssireum güreşti ve neden kötü hissetiğimi şöyle açıklayayım size:
Başta oldukça iyiydi, ilk rakibimi mata sermek kolay olmuştu çünkü kendimce bir iki numara denemiştim. Hayır hile değil, numara. Cilve yapmak hile sayılmaz. Ama ikinci rauntta rakibim Jungkook çıkmıştı kura sistemi yüzünden ve az sonra o beni yere serecekti. Kaybetmekten nefret ediyordum, Jungkook da öyle. Bunu da kazanmam imkansızdı zira ne Jungkook'la yarışabilecek kadar ağırlık kaldırabiliyordum ne de Jungkook bir iki bakışıma tav oluyordu.
Neden en başta pes etmedin aptal... Jungkook'un karşı takımdan olduğunu biliyordun. Şimdi asla pes edemezdim çünkü Monopoly oynadığımız zaman kaybettiğimde yaygara çıkarıp bilerek yenildiğimi söylemiştim sürekli. Pes edersem ağzına sakız olurdum Jungkook'un. Tamam, hadi itiraf edelim ağzına sakız olmak hoşuma giderdi ama mecazi anlamda değil. Gerçek anlamda da asla böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wild Berry ❦ JiKook [✓]
Fanfic[TAMAMLANDI] Bakmaya kıyamadığı sevdiğini başka kollarda izleyen Park Jimin ve Jimin'in onu sevdiğinden habersiz gün be gün ona aşık olan Jeon Jungkook'un hikayesi. 🍁 Çünkü aşk, masallardaki gibi iki köşeli değildi. Tek bir köşesi vardı ve oldukça...